Kadına Yönelik Şiddet İnsan Hakları İhlalidir

Kadına yönelik şiddet, dünyada ve ülkemizde, kentli – köylü; eğitimli – eğitimsiz; varsıl – yoksul; genç – yaşlı; ev kadını – çalışan kadın farkı olmaksızın kadınların büyük çoğunluğunun yaşadıkları ortak sorunudur.

Kadına yönelik şiddet, ister kamusal alanda ister özel yaşamda meydana gelsin, kadının

fiziksel,
ruhsal,
sosyal,
cinsel,
ekonomik
dijital açıdan zarar görmesine, acı çekmesine neden olan, onurunu zedeleyen,
temel hak ve özgürlüklerini kullanmasını engelleyerek, özgüvenini, girişimcilik ruhunu yitirmesine ve kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine yol açan bir insan hakları ihlalidir.

Kadına yönelik ev içi şiddet, çocukları olumsuz etkilemekte, ailenin ve giderek toplum yapısının bozulmasına neden olmaktadır. Tanık oldukları aile içi şiddet olayları çocukların her açıdan olumsuz etkilenmesine, davranış bozukluğuna, okul başarısızlığına, şiddete eğilimli olmalarına yol açmaktadır.

Tarih boyunca süregelen erkek egemen zihniyetin 1900’lerin başında çıkarılan yasalarda ayrımcılık içeren kurallarla pekiştirilmesi, kadın erkek eşitsizliğine yol açmaktadır. 1970’lerden sonra kadın erkek eşitliği yolunda kabul edilen uluslararası Sözleşmelerin, özellikle 1979 yılında kabul edilen ve 1985’de Türkiye’nin onayladığı Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesinin itici gücüne rağmen gelişimin ağır işlemesinin nedeni araştırıldı. Ve kadın erkek eşitsizliğine yol açan bu sorunun adı konuldu. Kadına yönelik şiddet, insan hakları ihlalidir, denildi.

Aslında kadın ile erkek arasındaki tarih boyunca var olan eşitsizliğe dayalı çok farklı nedenlerden kaynaklanan şiddet olayları olağan bir hareket gibi kabullenilmiş ve bir sorun olarak ele alınmamıştır. Günümüzde fiziksel şiddet olarak adlandırılan fiillere ise “ayıptır” “günahtır” denilmekle yetinilmiştir.

Bu nedenle, aile içi şiddet olayları genellikle gizli kalmakta, özel yaşam alanında şiddete maruz kalanlar bunu kabullenmekte ve çoğu kez de olağan karşılamakta, bu nedenle sessizlik çemberi kırılamamaktadır.

Kadına ve çocuğa yönelik şiddete yol açan etmenlere baktığımızda, başlıca:

– toplumsal nedenler: tarih boyunca süregelen erkek egemen zihniyetin 1900’lerin başında çıkarılan yasalarda ayrımcılık içeren kurallarla pekiştirilmesi ve demokrasinin temel ilkesi olarak kabul edilen kadın erkek eşitliği yolunda  1970’lerden sonra uluslar arası Sözleşmelerin itici gücüne rağmen gelişimin ağır işlemesi;
biyolojik nedenler: erkeğin yaratışının şiddet kullanma eğilimini ortaya çıkarması,
psikolojik nedenler,
ekonomik nedenler,
yoksulluk, kente göç,
erken evlilikler,
geleneksel kalıplar,
namus – töre anlayışı,
alkol ve uyuşturucu kullanımı,
öğrenmeyle ilgili nedenler: şiddetin öğrenilen bir davranış biçimi olması, şiddete neden olmaktadır.

Aile İçi Şiddet Sadece Kadının Sorunu Mu?

Aslında kadın ile erkek arasındaki tarih boyunca var olan eşitsizliğe dayalı çok farklı nedenlerden kaynaklanan şiddet olayları, uzun yıllar “kocandır döver de sever de; kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin; kızını dövmeyen dizini döver, babanın vurduğu yerde gül biter” gibi özdeyişlerle olağan bir hareket gibi kabullenilmiş ve bir sorun olarak ele alınmamıştır.

Bu nedenle, aile içi şiddet olayları genellikle gizli kalmakta, özel yaşam alanında şiddete maruz kalanlar bunu kabullenmekte ve çoğu kez de olağan karşılamakta, bu nedenle sessizlik çemberi kırılamamaktadır.

Oysa aile içi şiddet sadece kadının sorunu değildir. Kadınlarla erkekler arasında eşit olmayan güç ilişkisinden kaynaklanan toplumsal bir sorun ve bir halk sağlığı problemidir. Şiddet sağlıklı bir toplum oluşmasının önündeki en önemli engellerden biridir.

Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkında Yeni Yasa Neler Getiriyor

Kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi amacıyla 1998 yılında çıkarılmış ve yaygın uygulaması olan 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanundaki eksiklerin giderilmesi amacıyla 8 Mart 2012 tarihinde çıkarılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunda, şiddete uğrayan ve şiddete uğrama tehlikesi bulunan, herhangi bir ayrım yapılmaksızın tüm kadınların, çocukların ve aile bireylerinin korunması amacıyla:

Koruyucu ve önleyici karar verecek olan Aile Mahkemeleri yanında, gecikmesinde sakınca olan durumlarda polisin veya mülki amirin koruma kararı vermesinin ve mağdura barınma yeri temin etmesinin, geçici koruma altına almasının düzenlenmiş olması,
7 gün 24 saat esasına göre çalışacak şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulacak olması;

Korunan kişinin çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere 4 aylık kreş imkanı sağlanması ve Bakanlık bütçesinden ödenmesi, mağdurun çalışması halinde 2 aylık kreş imkanı verilmesi,

İhbar: Şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı hâlinde herkesin bu durumu resmi makam veya mercilere ihbar edebilmesi,
Koruyucu tedbir kararı verilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaması,
Tedbir kararını ihlal eden hakkında, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsi verilmesi,
Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin (ŞÖNİM’lerin) kurulması,
Şiddet mağduruna ve şiddet uygulayana verilecek destek hizmetlerinin ayrıntılı olarak düzenlenmiş olması,
Geçici maddi yardım, nafaka ve sağlık giderlerinin Bakanlığın bütçesinden karşılanacak olması,
Başvurular, kararların icra ve infazı harca tabi olmaması 6284 sayılı yasa ile getirilen olumlu gelişmelerdir.

Kadına yönelik şiddete yol açan nedenlerden biri: Çocuk yaşta Erken Evlilikler

Nedenler çok yönlü, çözüm ve önlemek için sadece hukuki destek yeterli değil, çok yönlü topyekun bir çalışmaya ihtiyaç var.

Ancak, sadece hukuk alanında önlemler getirilmekle şiddetin tam anlamıyla önlenebilmesi mümkün değildir. Şiddet konusunda farkındalığın geliştirilmesi, kurumlar arası koordinasyon ve toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin disiplinlerarası hizmet içi eğitim ile şiddetle mücadelede olumlu adımlar atılmasını sağlayacaktır.

İstanbul Sözleşmesinin Giriş bölümünde şiddetin nedenlerine ve yol açtığı olumsuzluklara değinilmiş ve

Kadına yönelik şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinden kaynaklanan tarihsel bir olgu olduğu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde baskı kurulmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmasına yol açtığı ve kadınların ilerlemelerini engellediği,

Kadınlara yönelik aile içi şiddet, cinsel istismar, tecavüz, zorla, erken evlendirme, “namus” cinayetleri ve bir insan hakları ihlali olan şiddetin kadın erkek eşitliğini sağlamanın önündeki en büyük engel olduğu,

Çocukların aile içindeki şiddete tanık olmak da dâhil aile içi şiddet mağduru oldukları,

kadın ve erkek arasında yasal ve fiili eşitliğin gerçekleşmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede önemli bir unsur olduğu vurgulanmıştır.

VAZGEÇMİYORUZ

Kadına yönelik şiddet, insan hakları ihlalidir

İstanbul Sözleşmesi şiddetin önlenmesi için bir yol haritasıdır

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, tam adıylaKadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir.

11 Mayıs 2011 tarihinde Konseyin İstanbul’da yapılan bir toplantısında imzaya açılan Sözleşmeyi Türkiye, ilk imzalayan ve ilk onaylayan devlettir.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ uluslararası hukukta, şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin ve kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın bir sonucu olduğunun vurgulandığı ilk Sözleşmedir.

 

Önceki İçerikATATÜRK’ÜN aramızdan ayrılışının 87. Yılında
Sonraki İçerikTürkiye’de Kadın Hakları -Nazan Moroğlu, Didem Mercan ile Söyleşi, Gazete Duvar, 8 Mart 2025