Av. Nazan MOROĞLU, LL.M
İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü
Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze kadının konumunu hukuki açıdan ele alacağım bu yazıda, -Cumhuriyet devrimlerine, -uluslararası hukukta yaşanan gelişmeler ile ülkemize yansımalarınave -kadın haklarının yaşama geçirilmesinde İstanbul’da yapılan sosyal ve akademik çalışmalara değineceğim.
CUMHURİYET DEVRİMLERİ
Mustafa Kemal’in önderliğinde emperyalist güçlere karşı verilen tam bağımsızlık mücadelesinin zaferle sonuçlanmasının ardından, 97 yıl önce 29 Ekim tarihinde kuruluşu ilan edilen Cumhuriyetimiz, ulusal egemenlik temeline dayandırılmıştır.Cumhuriyetimizin kuruluşunu izleyen ilk on yılda yapılan devrimlerle, toplumun her alanda çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılması hedeflenmiş ve devletin laik hukuk temelinde yapılandırılması amaçlanmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere çıkarılan devrim yasalarıyla, adeta birbiri ardına kenetlenen halkalar şeklinde eğitimde birliğin, toplumsal ve ekonomik kalkınmanın, çağdaş dünyaya uyum sağlamanın temelleri atılmış, kadın erkek eşitliği temel ilke olarak benimsenmiştir. 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasa’da laiklik ilkesine yer verilerek devrim halkalarının kilit noktası konulmuştur.
Atatürk devrimlerinin yaşama geçirilmesinin her aşamasında kadınların katılımına özen gösterilmiştir. Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi olarak benimsenmiş olan kadın erkek eşitliği günümüzde demokrasinin ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmanın temel kriteri olarakkabul edilmektedir.
Cumhuriyet aynı zamanda bir kadın devrimidir.
Cumhuriyetle başlayan büyük toplumsal dönüşümün temel ekseni “kadın erkek eşitliği” olmuştur. Henüz “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”; “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi CEDAW” gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığını bir dönemde, Türkiye’de kadınlara siyasi haklar tanınmıştır. Atatürk’ün önderliğinde doğrudan kadın haklarına yönelik yapılan devrimlerle demokratikleşme yolunda kararlı adımlar atılmaya başlanmıştır.
Eğitimde eşit haklar:
3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülkede eğitim ve öğretimde birlik ilkesi esas alınmıştır. 20 Nisan 1924 tarihli (Teşkilâtı Esasiye Kanunu) Anayasamızın 87. maddesinde “İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi Devlet mekteplerinde meccanidir” denilerek kadın ve erkek herkes için temel eğitimin zorunlu Anayasal bir görev olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Yurttaş olarak eşit haklar:
17 Şubat 1926 da kabul edilen ve 4 Ekim 1926 da yürürlüğe giren Medeni Kanun,hukuk devrimi denilince ilk akla gelen yasadır. MedeniKanunumuzlaik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir. Medeni Kanundur. Özellikle Aile Hukuku bölümüyle köklü bir hukuk reformu yaşama geçirilmiştir. Kadınlar, evlenme, boşanma, mal varlığı, miras gibi özel yaşamlarına ilişkin haklar açısından erkeklerle eşit konuma getirilmişlerdir. Medeni Kanun ile erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi yerine tek eşlilik, erkeğin boşanmada kadının ve erkeğin Kanunda belirtilen nedenlere dayanarak boşanma davası açabilmesi ve bu konuda mahkeme kararı alınması koşulu, mirastan erkek çocuğun tam pay, kız çocuğun yarı pay alması yerine kız ve erkek çocukların eşit pay almaları kabul edilmiştir. Evlenme yaşının belirlenmesi ve resmi nikahın kabulü de kadın hakları açısından günümüzde de büyük önem taşımaktadır.
Çalışma yaşamında eşit haklar:
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kadınların meslek sahibi olması teşvik edilmiştir. 1927 yılında çıkarılan ve 15 yıl yürürlükte kalan Teşvik-i Sanayi Kanunu kapsamına giren kuruluşlarda kadınların çalışması özendirilmiştir. 1930 yılında doğum izni düzenlenmiş, 8 Haziran 1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma esasları benimsenmiştir.
Siyasette eşit haklar
Kadınlar, 3 Nisan 1930’da 1580 sayılı yasa ile belediyelere; 26 Ekim 1933’de 2349 sayılı kanunla da muhtarlık ve ihtiyar heyetine seçilme ve seçme hakkına sahip olmuşlardır. 1924 Anayasasındamilletvekili seçme ve seçilme hakkı sadece erkeklere tanınmıştı.5 Aralık 1934 tarihinde Anayasa’nın 10. ve 11. maddelerinde yapılan değişiklikle kadınlara da milletvekili seçme ve seçilme hakkıtanınmıştır. Anayasa’da yapılan değişikliklerine uygun olarak İntihab-ı Mebusan Kanunu’nda (Milletvekili Seçimi Kanunu’nda) yine aynı tarihte değişiklik yapılmış ve anayasayla tanınan eşit haklara seçim kanununda da yer verilmiştir.Hem Anayasa değişikliği hem Seçim kanunundaki değişikliğin 11 Aralık 1934 tarihli Resmi Gazetede birlikte ilan edilmesi, Cumhuriyet devrimleriyle kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesindeki kararlılığın çok belirgin bir örneğidir.
https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/2877.pdf
Kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkını ilk kez kullandığı 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçilmiştir. Henüz olumlu ayrımcılık ya da kota kavramlarının (CEDAW 4.md, özel önlemlerin) dünya gündeminde olmadığı yıllarda 18 kadın milletvekili TBMM’de yer almıştır. Ancak, devrim sürecinden sonra ülkemizde kadın erkek eşitliğine yönelik çalışmalar uzun yıllar ihmal edilmiştir. Gelişmiş ülkelerdeki ilerlemeler izlenmemiş, gelişmelere uyum sağlanamamıştır. Nitekim 1935 yılında parlamentoda kadın temsil oranıyla (%4,6) ile Türkiye dünyada ikinci sırada iken, 2020 yılında TBMM’de kadın milletvekili oranı % 17,4 olup dünya sıralamasında çok geri sıralarda yer almaktadır.
Kadın haklarının güvencesi: Laiklik ilkesi
10 Nisan 1928 tarihinde 1924 Anayasası 2. maddesinde “Türkiye Devletinin dini, Dini İslamdır” hükmündedeğişiklik yapılmış veyurttaşlara dine dayalı ayrımcılık yapılmasını önlemek üzere anayasal temel oluşturulmuştur. Bu değişiklikle hukuk devrimine temel oluşturması hedeflenen laiklik ilkesine ilk adım atılmış ve Anayasa’nın 88. maddesinde yer alan “Türkiye’de din ve ırk ayırd edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese <’Türk’ denir” hükmüne de uyum sağlanmıştır.
5 Şubat 1937 tarihinde 1924 Anayasasında yapılan değişiklikle, kadın haklarının da güvencesi olan “laiklik” ilkesine yer verilmiş, Anayasanın 2. maddesi “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir” şeklinde düzenlenmiştir.
Laik hukuk düzeninin en belirgin özelliği, hukuk kuralların yaşamın akışı içinde gelişen ve değişen gereksinimleri karşılamak üzere değiştirilebilmesi ve kadın erkek eşitliğinin vazgeçilemez bir koşul olarak kabul edilmesidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde birbiri ardına çıkarılan devrim yasaları tüm yurttaşlar için haklar tanırkendevrim yasalarındanseçme-seçilme hakkında olduğu gibi bazıları doğrudan kadınlara haklar verilmesine yöneliktir.Atatürk, kadınların Kurtuluş Savaşı sırasında gerek cephede gerekse cephe gerisindeki mücadelelerini takdir etmiş,Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kadının sosyal, ekonomik ve siyasal konumunu iyileştirici uygulamaları başlatmış ve halka yaptığı konuşmalarında kadınların güçlenmesinin öneminivurgulamıştır: “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.”
ULUSLARARASI HUKUKTA GELİŞMELER ve TÜRKİYEYE YANSIMASI
İnsan hakları sözleşmeleri yanında, uluslararası hukukta doğrudan kadın haklarına yönelik iki temel Sözleşmenin Türkiye tarafından onaylanmış olması, ülkemizde yasalarda ve yaşamda cinsiyete dayalı ayrımcılıkların kaldırılmasının ve kadına yönelik şiddetin önlenmesinin itici gücü olmuştur. Bu bölümde, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ile Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) ele alınacak ve Türk Hukukuna ve uygulamaya etkileri açıklanmaya çalışılacaktır.
Tarihsel süreç içinde bakıldığında, hakların varlığıyla kullanımı arasında kadınlar aleyhine belirgin bir ayrım olduğu ve bu ayrımcılığın günümüzde de değişik alanlarda ve boyutlarda devam ettiği görülmektedir. Kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılmasını sağlamak üzere, uluslararası düzeyde kararlı bir şekilde yürütülen çözüm arayışları, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’nin kabulü ile çok önemli bir noktaya ulaşmıştır.
Bilindiği gibi, 20. yüzyılın başlarında Dünya Savaşlarında insanlık her açıdan yıkıma uğramış, acılar yaşamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası savaşın yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmak, dünyada barışı ve topyekun kalkınmayı sağlamak amacıyla çok yönlü çalışmalar yapılmış, küresel ve bölgesel örgütler kurulmuştur. Bu örgütlerin en geniş katılımlısı “Eşitlik, Kalkınma, Barış” hedefiyle 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatıdır. Türkiye’nin de üyesi olduğu Birleşmiş Milletler tarafından öncelikle herkese eşit haklar tanınması amacıyla evrensel standartlar getirilen “İnsan Hakları Beyannamesi” düzenlenmiş ve 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmiştir.
Kadın haklarının hareket noktası insan haklarıdır.
Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş olan Kadının Statüsü Komisyonuöncelikle insan haklarından kadınların eşit haklara yararlanmasını sağlamak üzere çok sayıda uluslararası beyanname ve sözleşme düzenlemiştir. Örneğin – 1952 yılında Kadınların Siyasi Haklarına İlişkin Sözleşme; – 1957 yılında Evli Kadınların Tabiiyetine İlişkin Sözleşme; – 1962 ve 1965’de Evliliğe Rıza Gösterilmesi, Asgari Evlenme Yaşı ve Evliliğin Tesciline İlişkin Sözleşme ve Tavsiye Kararı; – 1967 yılında Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Beyannamesi Kadının Statüsü Komisyonu tarafından hazırlanmıştır. Kadının Statüsü Komisyonu, 1970’li yılların başında dünyada kadın sorunlarını tespit etmek ve sorunlara evrensel çözümler getirmek üzere kapsamlı bir çalışma başlatmıştır. Bu çalışmalar sonunda üye ülkelerde kadınlara karşı ayrımcılığın farklı boyut ve görünümlerde devam ettiği tespit edilmiştir.
1972 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kadın ile erkek arasında eşit haklara sahip olma ilkesinin yaşama geçirilmesini sağlamak üzere “1975 Yılı Uluslararası Kadınlar Yılı” olarak kabul edilmiştir.1975 yılında Mexico City’de toplanan birinci Dünya Kadın Konferansında 1985 yılına kadar “Eşitlik, Kalkınma ve Barış İçin BM Kadınlar On Yılı” ilan edilmiş, bu on yıl içinde kaydedilen gelişmelerin izlenip gözden geçirileceği ikinci dünya kadın konferansı toplanmasına karar verilmiştir. Mexico City’de ayrıca Kadının İnsan Haklarına yönelik bir Sözleşme hazırlanması konusunda acil çağrı yapılmıştır. Bu çağrı üzerine, Kadının Statüsü Komisyonu tarafından hareket noktası “kadınların medeni durumuna bakılmaksızın her türlü ayrımcılığın kaldırılması” olan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” hazırlanmıştır. Sözleşme, uluslararası hukukta kadının statüsünün yükseltilmesine ve cinslerarası eşitliği sağlamaya yönelik en önemli belgedir.
- Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi
Kadınların insan haklarının gelişmesinde önemli bir hukuki “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi” 18 Aralık 1979 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiş, 1 Mart 1980 tarihinde imzaya açılmış ve 3 Eylül 1981 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. 2020 tarihi itibariyle 189 devlet tarafından onaylanmıştır. Sözleşme İngilizce adının baş harflerinden oluşan sözcük ile kısaca CEDAW olarak anılmaktadır.
Bu sözleşmenin hareket noktası, kadın ile erkek arasında yaşamın her alanında var olan “her türlü ayrımcılığın kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın kaldırılması”dır. Bilindiği gibi sözleşme, dünyada kadın erkek eşitliğinin yaşamın her alanında tam anlamıyla yerleştirilmesine hukuki temel oluşturmaktadır.
Türkiye,Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini 1985 yılında onaylamıştır.
Sözleşme, yasaların kadın erkek eşitliğine uygun düzenlenmesinde itici güç oluşturmaktadır. Sözleşme aynı zamandaAnayasanın 90. maddesi gereğince kadınlara yapılan ayrımcılığın kaldırılması için uygulamaya yön vermektedir.
Anayasanın 90. maddesinin 5. fıkrasına göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır”. Buna göre, Sözleşme hükümleriyle aynı konuda farklı hükümler içeren Türk yasaları çatıştığında yargılama sürecinde CEDAW hükümlerinin dikkate alınması gerekir.
Sözleşme’nin Amacı
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesinin birinci maddesinde “kadınlara karşı ayrım” kavramı tanımlanmış, diğer maddelerde sırasıyla yaşamın her alanı ele alınarakhem yasalarda hem de uygulamadaher türlü ayrımcılığın kaldırılması ve kadın erkek eşitliğininsağlanması hedefine ulaşılıncaya kadar taraf devletleri kararlı bir eşitlik politikası izlemek yükümlülüğü vermiştir..
Sözleşme’nin birinci maddesinde yer alan tanıma göre :
Kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın,
– yaşamın her alanında insan haklarının eşit olaraktanınmasını; kullanılmasını; yararlanılmasınıengelleyen veya ortadan kaldıran
– cinsiyete dayalı olarak yapılan herhangi bir ayrım; dışlama veya sınırlama
bu Sözleşme hükümleri açısından “kadınlara karşı ayrım” olarak kabul edilmektedir.
Sözleşme’nin İçeriği
Sözleşmeye taraf devletlerde eşitliğe aykırı olan yasal düzenlemelerin kaldırılması; eşitliğin yaptırımcı uygulamalarla sağlanması ve cinslerin birbirine üstünlüğü veya ikincilliği üzerine kurulmuş tüm gelenek, görenek, örf ve adetin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.
Sözleşme’nin 4. maddesinde; taraf devletlerce kadın erkek eşitliğini olgusal olarak sağlamak amacıyla uygulamada “geçici ve özel önlemlerin” kullanılması gerektiğine yer verilmiştir. Buna göre yasal eşitlik sağlandıktan sonra, aynı zamanda eşit hakların kullanılabilmesine destek oluşturmak üzere fırsat eşitliği politikalarınınuygulanması gereklidir. Bunu sağlayacak yol ise, kadınların eşitsiz konumda olmalarına yol açan adaletsizliklerin ortadan kaldırılması için“olumlu ayrımcılık” politikaları uygulanmasıdır.
Sözleşmenin 5. maddesi, ayrımcılığa yol açan “kadının medeni durumunun yarattığı” engellerin kaldırılması amacıyla düzenlenmiştir. Bu nedenle, anneliğin tüm sorumluluğunun kadına ait olmadığı; çocukların yetiştirilmesi ve gelişiminde kadın ve erkeğin ortak sorumluluğunu tanıyan anlayışa dayalı bir aile eğitiminin yaygınlaştırılması gerektiği kuralına yer verilmiştir.
Sözleşmenin diğer maddelerinde, siyasette, uluslararası düzeyde temsilde; vatandaşlığın kazanılmasında; eğitimde; çalışma yaşamında; aile planlaması ve sağlık hizmetlerinden yararlanmada; kırsal kesim kadınlarının sorunlarının çözümünde; yasa önünde eştilikte; evlilik ve aile içinde kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılması, erkeklerle eşit haklara ve konuma ulaşmalarına yönelik ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır.
Taraf devletler, Sözleşme’nin uygulanmasındaki gelişmeleri izlemekle görevli olmak üzere Sözleşmenin 17. maddesi gereğince kurulan Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi’ne her dört yılda bir Sözleşme hükümlerine etkinlik kazandırmak ve kaydedilen ilerlemeleri açıklamak amacıyla yasal, idari ve adli alanlarda aldıkları önlemlere ilişkin raporu sunmaktadırlar.
Türkiye’nin 1985 yılında CEDAW’ı onaylanmasından sonra
- Hukuk Alanında,
- Kurumsallaşmada ve
- Sivil Toplum Örgütlenmesinde
önemli gelişmeler yaşanmıştır.
Hukuk Alanında Gelişmeler
Öncelikle yasalarda kadınlara karşı ayrımcılık içeren maddelerdedeğişiklik yapılmıştır. 2000’li yılların başından itibaren Medeni Kanun, Ceza Kanunu gibi temel yasalar eşitlik ilkesine uygun hale getirilmiştir. Bu çalışmalardan örnekler:
- 1992 Medeni Kanunda kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan 159. madde “eşitlik ilkesini” ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal edildi.
- 1995 Dünya Kadın Konferansında Pekin Sonuç Bildirgesi çekincesiz olarak kabul edildi. 2000 yılında kadınlarda okur yazarlığın %100’e çıkarılması ve bebek ölümlerinin önlenmesi taahhüt edildi.
- 1997 Zorunlu temel eğitim 5 yıldan 8 yıla çıkarıldı. Kız çocukların daha uzun süre okula devamı sağlandı. Ancak 2012 yılında 4+4+4 şeklinde kesintili eğitime geçilmesi, birçok sakıncası yanında özellikle kız çocuklarının ilk dörtten sonra okullaşmasına engel oluşturmaktadır.
- 1997 Türk Ceza Kanununun440 ve 441. maddesi hükümlerinde,kadının ve erkeğin zinasının suç oluşturması farklı unsurlara bağlanmıştı.Kadının zinası hükmü kadın erkek eşitliğine aykırılık gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal edildi.
- 1997 Medeni Kanun’da değişiklik yapılarak, “evli kadına kocasının soyadı ile birlikte, önceki soyadını da taşıma hakkı” verildi.
- 1998 Ailenin Korunmasına Dair 4320 sayılı Kanun yürürlüğe girdi. Kanunda aile içinde şiddete uğrayan mağdurun korunmasına ve şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmasına ve kararda belirtilen uzaklaştırma süresi için nafaka ödemesine ilişkin tedbirlerdüzenlendi.
- 1998 Gelir vergisinde”aile reisinin beyanname vermesi“ uygulaması kaldırıldı. Kadınlar kocalarından ayrı olarak beyanname verme hakkına sahip oldular.
2000’li yıllarda demokratikleşme adımları ve Anayasa’da ve temel yasalarda kadın erkek eşitliğine yönelik değişiklikler
- Anayasa’da yapılan değişiklikler
2001yılında 4709 sayılı Kanunun 17. maddesiyle değiştirilen Anayasanın 41. maddesinin “Aile Türk toplumunun temelidir” fıkrasına “ve eşler arasında eşitliği dayanır” ibaresi eklenmiştir. Ancak, bu değişiklik sadece ailede eşitlikle sınırlı olmuştur.Bu nedenle, 2004 yılında yeni bir Anayasa değişikliği yapıldı.
2004 yılında Anayasa’nın 10. maddesine “kadın erkek eşit haklara sahiptir. Devlet kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesinde yükümlüdür” kuralı eklendi.
2010 yılında referandum sonucu 10. maddede yapılan değişiklikle: Anayasanın 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasına “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” cümlesi eklendi.
Anayasada yapılan bu değişikliklerle devlete, demokrasinin temel kriteri olan kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesi yükümlüğü verilmiştir.
- 11.2001 tarihinde yeni Türk Medeni Kanunu kabul edildi, 1.1.2002’de yürürlüğe girdi. Özellikle Aile Hukukundaevlilik birliği kuralları “eşlerin eşit hak, eşit sorumluluk veedinilmiş malların eşit paylaşımı” temelinde düzenlendi.
- 2002yılında Türkiye, BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi İhtiyari Protokolunu onayladı. Taraf devletlerce Sözleşmenin fiili olarak yaşama geçirilmesini ve etkin denetimi sağlamak üzere kabul edilen İhtiyari Protokol Türkiye tarafından 30 Temmuz 2002 tarihinde onayladı. BM Kadının Statüsü Komitesi bireysel başvuru hakkı tanındı.
- 1.2003‘de Aile Mahkemeleri kuruldu. Aile Mahkemeleri, Aile hukuku ile ilgili dava ve işler yanında, 2012 yılına kadar aile içi şiddetten korunmaya dair 4320 sayılı Kanun ve2012’den itibaren 6284 sayılı Kanundan doğandavalara bakmakla görevlendirildi.
- 5.2003tarihinde İş Kanunundayapılan değişiklikle“eşit davranmailkesi” ve “doğum izni”, “iş yerinde cinsel tacizin iş aktinin feshinde haklı neden sayılması” kabul edildi.
- 6.2005tarihinde kabul edilen yeni Türk Ceza Kanunu ile kadınlara karşı ayrımcılıkiçeren maddeler kaldırıldı. Yeni Ceza Kanununda kadın birey olarak kabul edildi, kadının cinselliğine karşı işlenen suçlar “Kişilere Karşı İşlenen Suçlar” başlığı altında düzenlendi. Önceki yasada, kadının cinselliğine karşı işlenen suçlara “topluma ve edep törelerine karşı suçlar” kapsamında yer verilmişti. Ayrıca, “iş yerinde cinsel tacize 3 yıla kadar hapis cezasının verilmesi”, “evlilik için tecavüzün suç sayılması” önemli yeniliklerdir.
- 2009 yılındaKadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu ileTBMM’de kurulan KEFEK, kadının insan haklarının korunmasına ve geliştirilmesine, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizde ve uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda TBMM’ni bilgilendirmek, komisyona esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek, istenildiğinde TBMM’ne sunulan kanun teklifleri hakkında ihtisas komisyonlarına görüş sunmak görev ve yetkilerini haizdir.
- 2011 yılında Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) imzalandı ve onaylandı.
- 2012 yılında “6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” kabul edildi.
- 2015 yılında 2030 yılına kadar yerine getirilmek üzereBM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kabul edildi.
- 2017 yılında Nüfus Hizmetleri Kanununda değişiklik yapılarak Anayasanın laiklik ilkesi ve 174. maddesi gözardı edilerek “müftülere resmi nikah yetkisi” verildi.
Kurumsallaşmada Gelişmeler
Hareket noktası “ayrımcılığın kaldırılması” olan Sözleşme’nin ülkemizde yürürlüğe girmesinden sonra hukuk alanında yaşanan gelişmelerin yanında, kadın erkek eşitliği için özel politikalar oluşturulmak üzere ulusal mekanizmalar kurulmuş, üniversitelerde akademik alanda kadın araştırmalarına yer verilmiştir. Bu gelişmelere özetle değinecek olursak;
- Beş Yıllık Kalkınma Planları çerçevesinde kadın politikaları geliştirmek üzere ilki VI. Planda olmak üzerealt ihtisas komisyonu kuruldu;
- 1985 yılında Aile Planlaması Vakfı kuruldu;
- 1989, Türkiye’de ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi İ. Ü.de açıldı;
- 1989, İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların alınacağını açıkladı;
- 14 Nisan 1990 Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı tarafından ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezi açıldı;
- 1990 yılında Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı göreve başladı;
- 1990 yılında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde kadın sığınmaevleri açıldı;
- 1990 yılında ulusal mekanizma olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) kuruldu ve 24.06.1991 tarihinde Başbakanlığa bağlandı, 2011 yılında KSGM Teşkilat yasası yürürlükten kaldırılarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlandı.
- 1991’de 48. Hükümet döneminde ilk kadın vali (Lale Aytaman) atandı;
- Devlet İstatistik Enstitüsü’nde cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu; TÜİK bünyesinde de devam ediyor.
- 1993 yılında Türkiye’de ilk olarak İstanbul Üniversitesi’nde Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalın’da tezli yüksek lisans eğitimi verilmeye başlandı; Kadın Hukuku alanında ilk akademik çalışma olan “Kadının Soyadı” yüksek lisans tezi yayınlandı.
- 1994 yılında Türkiye, Kahire’de yapılan BM Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı; Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde “Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı” hazırlandı;
- 1995 yılında kadınların adalete erişimine destek vermek İstanbul Barosu bünyesinde Kadın Hakları Komisyonu kuruldu; 1999 yılında İstanbul Barosu öncülüğünde Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) kuruldu.
- 2003 yılında Türkiye’de ilk kez Yeditepe Ü. Hukuk Fakültesi lisans eğitiminde “Kadın Hukuku”na ders programında yer verildi.
- 2011 yılında Kanun Hükmünde Kararnameyle Devlet Bakanlıkları bu arada Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı kaldırıldı, yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2018 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kaldırıldı. 2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı kapatılmış, yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmuştu. 10 Temmuz 2018 tarihinde ise Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak yapılandırılmış, kadın sorunlarına çözüm üretmekten uzaklaşılmıştır.
- 2020 Valiliklerde “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Birimleri” kuruldu. İstanbul Valiliğince Eylül 2020’de yayınlanan Genelge ile kadına yönelik şiddetle mücadelenin
ve şiddetin önlenmesinin çok yönlü, bütüncül yaklaşımla ve toplumun tümkesimlerinin ortak ve kararlı mücadelesi ile yapılması gerektiği vurgulandı. Şiddetle mücadelede, kadın kuruluşlarının, belediyelerin, Baroların, ilgili Bakanlık İl Müdürlüklerinin, kolluk kuvvetinin yapması gerekenlere yer verilmiştir.
Sivil Toplum Kuruluşlarında Gelişmeler
CEDAW’ın Türkiye’de yürürlüğe girmesinden sonra, kadın haklarının korunması, geliştirilmesi, şiddetin önlenmesi; kadınların yaşamın her alanında eşit haklara sahip birey olarak yer almalarının sağlanması amacıyla çalışmalar yapan kadın kuruluşları ve kadın hukukçular dernekleri ve vakıfları, şemsiye örgütlenme şeklinde birleşerek güçlü baskı grupları oluşturmuşlardır. Örneğin 1995 yılında kurulan İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği – İKKB, Ankara’da Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, İzmir Kadın Kuruluşları Birliği ve Türkiye Baroları Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) gibi geniş katılımlı platformlar ayrımcılık içeren hükümlerin yasalardan kaldırılmasında etkili olmuşlardır. Bu kuruluşlar ikkb@yahoogroups.com @siddetesonplatformu;;istanbulsozlesmesi@yahoogroups.com;gibi e-gruplar halinde veya diğer iletişim teknolojilerini, sosyal medyayı yaygın ve etkin bir şekilde kullanarak güçlerini birleştirmişlerdir.
Kadına Yönelik Şiddet Bir İnsan Hakları İhlalidir.
Bilindiği gibi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi ile kadınların statüsünün yükseltilmesi ve kadınlara karşı ayrımcılığı giderilmesi hedeflemiştir. Ancak o tarihlerde aile içi kadına yönelik şiddet bir özel alan konusu olarak görülmüş ve sözleşmede “kadına yönelik şiddet”sorununa ilişkin açık ifadelerle bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Oysa kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir, sadece kadının sorunu değildir toplumsal bir sorundur, bir halk sağlığı sorunudur
Uluslararası hukukta 1992 yılında BM CEDAW komitesince düzenlen “19 No.lı Genel Tavsiye Kararı”nın ardından, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin kabul edilen ilk belge 20 Aralık 1993 tarihli “Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge”dir.Bu bildirge esas alınarak Türkiye’de 1998 yılında 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun kabul edilmiş ve kadını aile içi şiddetten korumak için önlemler getirilmiştir.
- İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle çok yönlü mücadele amacıyla hazırlanan olan “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılmıştır. Bu nedenle, uluslararası alanda İSTANBUL SÖZLEŞMESİ olarak anılmaktadır.
Türkiye, sözleşmeyi ilk imzalayan ve onaylayan ülke olmuştur. Sözleşme, yürürlük maddesi gereğince 10 ülkenin onaylamasının ardından 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
İstanbul Sözleşmesi, uluslararası hukukta, şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin ve kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın bir sonucu olduğunun vurgulandığıilk Sözleşmedir.
İstanbul Sözleşmesi, fiziksel, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet her tür şiddetle mücadele konusunda “Önleme, Koruma, Kovuşturma ve Destek Politikaları” başlıkları altında dört temel dayanağı olan ilk Sözleşmedir.
İstanbul Sözleşmesi, aynı zamanda şiddetle mücadelede bağımsız bir izleme mekanizması bulunan ve yaptırım gücü olan bağlayıcı ilk Sözleşmedir.
Sözleşmenin Giriş bölümünde şiddetin nedenlerine ve yol açtığı olumsuzluklara değinilmiş ve
- kadına yönelik şiddetin, “erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinden kaynaklanan tarihsel bir olgu olduğu” ve “bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde baskı kurulmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmasına yol açtığı” ve “kadınların ilerlemelerini engellediği”,
- kadınlara yönelik aile içi şiddet, cinsel istismar, tecavüz, zorla, erken evlendirme, namus” cinayetleri ve bir insan hakları ihlali olan şiddetin kadın erkek eşitliğini sağlamanın önündeki en büyük engel olduğu,
- çocukların aile içindeki şiddete tanık olmak da dâhil aile içi şiddet mağduru oldukları,
- kadın ve erkek arasında yasal ve fiili eşitliğin gerçekleşmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede önemli bir unsur olduğu vurgulanmıştır.
Sözleşmeyi onaylayan devletler, tüm ilgili organlar, kurumlar ve örgütlerle işbirliği içinde olmak, bir koordinasyon birimi kurmak, şiddetle mücadele ve şiddetin her türünün önlenmesi için uygulanacak politika, önlem ve programların yerine getirilmesinde sivil toplumu da dahil etmek ve yeterli düzeyde mali kaynaklar ve insan kaynakları tahsis etmekle yükümlüdürler.
Sözleşmenin uygulanmasında ulusal azınlık, cinsel yönelim, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci olma gibi herhangi bir ayrım gözetilmemesi hükme bağlanmıştır.
(Not: 20 Mart 2021 tarih ve 31429 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “İstanbul Sözleşmesinin feshi hakkında” Cumhurbaşkanı Kararıyla Türkiye Sözleşmeye taraf olmaktan vazgeçmiştir.
Oysa, İstanbul Sözleşmesi, Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun olarak 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM tarafından 6251 sayılı onaylamayı uygun bulma Kanunu uyarınca onaylanmış bir uluslararası Sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesinin “Yürütme tarafından feshedilmesi hakkındaki karar” YOK HÜKMÜNDEDİR. Bkz. https://www.istanbulbarosu.org.tr/HaberDetay.aspx?ID=16262&Desc=%C4%B0stanbul-S%C3%B6zle%C5%9Fmesi,-Cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1-Karar%C4%B1-ile-Neden-Feshedilemez-?)
Sözleşme, şiddetin önlenmesi konusunda adeta bir yol haritası çizmiş; taraf devletlerin yapmaları gereken yasal düzenlemeler ve uygulamalar ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir:
- Şiddet konusunda farkındalığı arttırmak,
- Uzmanların eğitimini yaygınlaştırmak,
- Önleyici müdahale ve tedavi programları oluşturmak
- Özel sektör ve medyanın katılımını sağlamak,
- Psikolojik ve hukuksal destek hizmetleri vermek
- Erken ve zorla evliliklerinin suç sayılması ve iptali hakkında yasal düzenleme yapmak,
- Eşgüdümlü, toplumsal cinsiyete duyarlı politikalar geliştirmek,
- Şiddet eylemleri hakkında istatistiki ve düzenli verileri toplamak, yayınlamak,
- Sığınaklar kurmak,
- Acil yardım hatları açmak,
- Çocuk tanıklar için koruma sağlamak, özel Adli Görüşme Odaları kurmak,
- Sağlık hizmetlerini gecikmeksizin sunmak,
- Göçmen ve sığınmacıların korunması için özel birimler oluşturmak,
- Bedensel zarar görenlere tazminat ödemek,
- Namus, din, gelenek, görenek, kültür adına yapılan savunmaların kadına yönelik şiddetin gerekçesi olarak kabul edilmeyeceğine veşiddetin herhangi bir türünün varlığı halinde yargı sürecinde arabuluculuk ve uzlaştırmanın yasak olduğuna ilişkin yasal düzenleme yapmak,
- Adli yardım hizmetlerinin nitelikli olarak verilmesini sağlamak,
- Eğitimin her aşaması için müfredata toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet konularını eklemek,
- Koordinasyon birimini kurmak,
- GREVIO iletaraf devletarasında iletişimde olacak kurumsal bir mekanizma oluşturmak.
İzleme Mekanizması – GREVIO
İstanbul Sözleşmesine taraf devletlerceSözleşmeninetkili bir şekilde uygulanmasını sağlamak üzere, Avrupa Konseyi bünyesinde, “Kadına Yönelik ve Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Uzmanlar Grubu” (GREVIO) adıyla bir izleme mekanizması kurulmuştur. GREVIO’nun görevi, taraf devletlerden belli sorularına yanıtları içeren ülke raporlarını istemek, bu raporları değerlendirmek, üye devletlere kadına yönelik ve aile içi şiddetle mücadelede önerilerde bulunmak, bu önerilerin yerine getirilip getirilmediğini izlemektir.
İstanbul Sözleşmesinin 66. maddesi gereğince kurulan GREVIO, Türkiye’ye ilişkin ilk Değerlendirme Raporunu 15 Ekim 2018 tarihinde açıklamıştır.
GREVIO Raporunda “Uygulamadaki Eksiklikler ve Engeller” dikkat çekilmiştir:
– 6284 sayılı yasaya ilişkin idari verilerin ötesindeki ayrıştırılmış verilerin derlenmemiş ve iletmemiş olması;
– Türkiye’nin genel politikalarında kadın erkek eşitliğinin esas alınmaması ve bunun kadınlara karşı şiddet üzerindeki potansiyel etkilerinin olacağının değerlendirilmemiş olması;
– Türkiye’de kadının anne ve bakım sağlayıcı geleneksel rollerinin ön planda tutulması; bu zihniyetin, kadın ve erkeğin aile ve toplumdaki rol ve sorumluluklarına ilişkin kalıplaşmış ayrımcı önyargıların sürmesine ve bunun kadına yönelik şiddete yol açması;
– Şiddet faillerine yönelik soruşturmalar, kovuşturmalar ve cezalandırmalara ilişkin adli verilerin mevcut olmaması, bu nedenle yasaların kolluk kuvvetleri, savcılıklar ve mahkemelerce uygulanmasını etkili bir biçimde izlenmesi önünde ciddi bir engel oluşturması;
– Devletin mağdurları koruyamamasının, kadınların çoğu kez, yeniden mağdur edilme ve/veya çifte mağduriyete uğramasına yol açması;
– İstanbul Sözleşmesi’nin savunuculuğunu yapan kadın kuruluşlarının, ilgili sivil toplum kuruluşlarının giderek kısıtlayıcı koşullarla karşı karşıya kalmaları;
– Yargı sürecindeki uygulamalarda kadınlara karşı şiddet eylemlerindecezaların caydırıcılığının gerektiği gibi sağlanamaması;
– Koruma kararlarının kısa süreli verilme eğiliminin olması,
GREVIO değerlendirme raporunda, İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde 6284 sayılı yasanın çıkarılmış olmasının olumlu bir adım olarak kabul etmiştir. Uygulamadaki eksikliklere dikkat çekerek, Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadeledebütüncül bir politika izlemesi, kurumsal bir koordinasyon birimi kurması, ayrıştırılmış sayısal verilerin derlemesi gerektiğini vurgulamıştır.
KadınlarınEşitlik ve Demokrasi Mücadelesi Sürüyor
Türkiye’de çok sayıda kadın derneği, kurum ve kuruluş, kadınların eşit haklarasahip olması ve haklarını kullanmalarına destek oluşturmak amacıyla mücadeleyi sürdürmektedir.
Yazının bu bölümünde, “İSTANBUL Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı”, “İSTANBUL Kadın Kuruluşları Birliği” ve “İSTANBUL Barosu Kadın Hakları Merkezi” çalışmalarınave bu üç kuruluşun kadın erkek eşitliği ve demokrasi mücadelelerine örneklerle değinilecektir.
- İ.Ü. Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Ana Bilim Dalı
4 Ekim 1989 tarihinde, İstanbul Üniversitesi bünyesinde “eğitim, kültür, hukuk, sağlık, çalışma, ekonomi ve siyasal alanda kadının insan hakları konusunda bilimsel araştırmalar ve kültürel projeler yapmak ve bunların uygulanmasını sağlamak” amacıyla kurulan Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı, diğer üniversitelerde de benzer merkezlerin kurulmasına örnek olmuştur.
“Kadına Yönelik Ev Dışında Gelir Getirici Beceri Kazandırma Pilot Projesi”, Merkez’in kuruluş amacına uygun olarak 1997 yılında başlattığı örnek projelerden biridir.
Merkez’in UNDP Kadının Kalkınmaya Katılımını Güçlendirme Ulusal Programı çerçevesinde yürüttüğü bu Projenin amacı:
“Eğitim alma fırsatına sahip olamamış ya da yarıda bırakmış ve gelir getirici bir beceriden yoksun kadınları üretici kılmak ve onlara sürekli gelir sağlayabilecekleri beceri kazandırmak ve onların toplumsal yaşamda, iş yaşamında, bilinçli Bireyler olarakyer almalarını sağlamaktır.”
Proje kapsamında kazandırılması amaçlanan becerinin seçiminde, 1990’lı yılların iş gücü piyasası ihtiyaçları göz önünde bulundurulmuş ve konfeksiyon makinelerini kullanmayı öğretmek hedeflenmiştir. Kursiyerlere, beceri eğitiminin yanı sıraiş disiplini ve kendilerini bireysel, toplumsal – siyasal anlamda geliştirebilmeleri için, sağlık, beslenme, evlilik, aile planlaması, görgü kuralları, tüketici hakları, insan hakları, kadın hakları, yurttaşlık bilinci, Cumhuriyet’in kazanımları konularında uzmanlarca bilgi verilmektedir. Kursu bitirenlereKadın Araştırmaları Merkezi ile Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından Sertifika verilmiştir. Bu kurs İ.Ü. Öğrenci Kültür Merkezi içinde “Kadriye Moroğlu Dersliğinde” başlatılmıştır.Daha sonraki yıllarda projeye Kadın Araştırmaları Derneği tarafından İstanbul’un farklı ilçelerinde devam edilmiştir.
Merkezin yürütmüş olduğu diğer bir çalışma da”Cumhuriyet’in Öncü Kadınları Sözel Tarih Projesidir”
İ.Ü. Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalıyüksek lisans programında yapılan ve yayınlanan çok sayıda tez, kadın hakları konusuna ışık tutmaya devam etmektedir. Yayınlanan tezlerden örnekler: “Kadının Soyadı”, Nazan Moroğlu; “Türkiye’de Köy Enstitüleri Uygulamasında Kadın Erkek Eşitliği”, Tülin Şenruh;,”Aile İçinde Kadına Yönelen Şiddet ve İstanbul Kadın Misafirhanesi”, Döne Aslan; “Sosyal Güvenlik Sisteminde Kadın”, Fatma Şenden Zırhlı; “Anadolu’da Kadın Masalları”, Çiğdem Ayan;”Cumhuriyet Dönemi Erkek Yazınında Kadın Kimlikleri”; Filiz Tansu Belentepe. Günümüzde çok sayıda üniversitede Kadın Çalışmaları yüksek lisans eğitimi verilmektedir.
- İSTANBUL Kadın Kuruluşları Birliği – İKKB
17 Şubat 1995 tarihinde laiklik, eşitlik, kadının insan hakları ve demokrasi ortak paydasında bir Protokol çerçevesinde biraraya gelen kadın dernekleri İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği adı altında bir platform oluşturdular. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’nin ortak paydasını ve Atatürk ilke ve devrimleri yol haritasını kabul eden siyasi partilerin kadın kolları Birlik çalışmalarına doğal üye olarak katılmaktadırlar.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği üyesi dernekler vevakıflar kendi tüzüklerinde yer alan etkinliklerini yapmalarının yanında, Medeni Kanun’un kabul günü 17 Şubat’lar; Dünya Kadınlar Günü 8 Mart’lar; kadınlara seçme seçilme hakkı tanınmasının yıldönümü olan 5 Aralık’lar, Cumhuriyetimizin kuruluşu olan 29 Ekim’ler ve ülkemiz tarihinde önemli olaylarla ilgili etkinlikleri tüm üye kuruluşların birlikte katılımıyla düzenlemeleri kararı almışlardır.
İKKB, “Ailede Demokrasi – Toplumda Demokrasi” çağrısıyla Medeni Kanun’un Aile Hukuku bölümü olmak üzere yasalardan kadınlara karşı ayrımcılıkların kaldırılması ve yaşamın her alanında kadınların güçlendirilmesiamacıyla çeşitli eylem ve etkinlikler yapmıştır.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği, diğer illerimizde kadın kuruluşlarının bir Protokol çerçevesinde bir araya gelmesi bakımından da örnek olmuştur.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Prof. Dr. Necla Arat öncülüğünde kurulmuştur. Prof. Arat, İKKB koordinatörlüğünü 2003 yılına kadar sürdürmüştür. 2003 yılından beri İKKB Koordinatörlüğünü Nazan Moroğlu yapmaktadır.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği, 5 Şubat 2001 – Laiklik İlkesi Basın Toplantısı –
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği çalışmalarından örnekler:
- Henüz İKKB bir protokol çerçevesinde kurulmadan önce 1990 yılından itibaren İstanbul Kadın Kuruluşları adı altında Medeni Kanunda “eşlerin eşit hak, eşit paylaşımı” için İmza Kampanyasıve Laiklik Yürüyüşü düzenlenmiştir.
- 17 Şubat 1995 “Medeni Kanun’un Yılında” “Konvoy Halinde Şehir Turu” yapılmıştır. Bu tur sırasında araçların üzerine: “Medeni Ülke – Medeni Yasa”; ” Ailede Demokrasi – Toplumda Demokrasi”; “Eşit Hak – Eşit Katılım“; “17 Şubat’ları Kadınların İnsan Hakları Bayramı Olarak Kutlamak İstiyoruz” gibi mesajlar yazılmıştır.
- 6 Mart 1995 “Kadın Haklarının Gelişiminde Kadın Örgütlenmesinin Rolü” proje yapılmıştır.
- 6 – 8 Haziran 1996, Ankara’da ” Avrasya’lı Kadınlar İşbirliği Protokolu Hazırlama” Toplantısında İKKB resmi protokolde yer almıştır.
- 3 Temmuz 1996 “Laiklik Karşıtı Hareketlere Tepki” Yürüyüşü ve Basın Toplantısı düzenlenmiştir.
- 5 Aralık 1997 “2000’li Yıllarda Türkiye’nin Eşitlik Politikaları; Program ve Stratejiler” Sempozyumu sonuç bildirisi kamuoyu ile paylaşılmıştır,
- Kadınların siyasette eşit temsilinin sağlanması için kamuoyu oluşturmak üzere mitingler düzenlenmiştir.
Siyasette eşit temsilin anahtarı, CİNSİYET KOTASI
5 Aralık 1998 İKKBMitingi
- İKKB 2007 Çağlayan Cumhuriyet Mitingi düzenleme ve koordinasyonunda yer almıştır.
- Laik Bilimsel Eğitim Platformu – LABEP Yürütme Kurulu üyesidir.
- İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’nin (İKKB) Türkiye’de kadın haklarındaki geriye gidişe dikkat çekmek amacıyla 2 Aralık 2014’de “Medeni Kanunuma Sahip Çıkıyorum” imza kampanyası başlatmış ve 1 milyondan fazla imza toplanmıştır. İmzaların küfelerle taşındığı bir Yürüyüş düzenlenmiş ve TBMM Başkanlığına, milletvekillerine taleplerimiz ile imzalardan örnekler postayla gönderilmiştir.
- 2010 ve 2017 Referandumlarında İKKB İstanbul Anayasa Platformu Sözcülüğünü yapmıştır.
- Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini hukuka aykırı bir kararla iptal etmesi üzerine İstanbul Barosu Başkanlığınca başlatılan ‘Demokrasi İçin Dayanışma Nöbeti etkinliklerinde yer almıştır. (İKKB-24 Mayıs 2019)
(İKKB-24 Mayıs 2019)
Kadın Erkek Eşitliği Bir Demokrasi Meselesidir
Sonuç olarak, günümüzde kadınlar yasalarda ve uluslararası sözleşmelerde yapılan düzenlemelerle eşit haklara sahip olsalar da, bu hakları kullanmada engellerle karşılaşmaktadır.
Nüfusun yarısı olan kadınların büyük çoğunluğunun ailede ve toplumsal yaşamda ayrımcılığa uğradığına, 2020 yılında ülkemizde 1 milyon 680 bin kadının okuryazar olmadığına dikkat çekerek;
- Kadınların en temel sorunu olan EĞİTİM konusunda toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı kararlı bir devlet politikası uygulanması;
- Eğitim sistemlerinin özgür bireylerin yetiştirilmesi amacıyla laik bilimsel temele dayandırılması;
- Her üç kadından birinin şiddete maruz kaldığı ülkemizde, öncelikle aile içi şiddet olmak üzere, şiddetin her türüne son verilmesi; sığınma evlerinin sayısının artırılması;
- Evlilik yaşının uygulanmasını, çocuk evliklerinin önlenmesi;
- Yerel yönetimlerde % 3; TBMM’de % 17 olan temsil oranının artmasını, gerçek demokrasiye ulaşılması için Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve parti tüzüklerinde cinsiyet kotası konularak özel önlemler alınması;
- Siyasi Partilere verilen devlet desteğinin bir bölümünün kadın seçmenlerin eğitimi ve kadınların siyasete katılımı kolaylaştırma amaçlı kullanılması;
- Atatürk ilke ve devrimleriyle kazandığımız haklardan geriye gidişe son verilmesi gerekiyor.
Ülkemizde gerçek demokrasi ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmanın temeli kadın erkek eşitliğinin sağlanmasıyla mümkün olacaktır. Bu konuda kararlı bir devlet politikasının uygulanmasıyla ve yerel yönetimlerin, Baroların, tüm kurum ve kuruluşların işbirliğiyle olumlu adımlar atılabilecektir.
““Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”Mustafa Kemal Atatürk
25 Kasım 2012 Ortaköy Meydanı
Yararlanılan Kaynaklar
ACAR Feride; Kadınların İnsan Hakları: Uluslararası Yükümlülükler, 20. Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek Konferansı (editör: Oya Çitçi) Ankara, 1998,
ARAT Necla; Aydınlanmanın Kadınları, Cumhuriyet yayınları, İstanbul 2000.
ARIN Tülay, İktisat Kuramının Kadın Sorununa Bakışı, Türkiye’de Kadın Olgusu, yayına haz. Necla Arat, İstanbul 1995.
ÇAKIR Serpil, Osmanlı Kadın Hareketi, Metis yay.; İstanbul 1994.
KAV Gülsüm; Yaşasın Kadınlar, Doğan Kitap, İstanbul, 2019.
Moroğlu Nazan; Kadının Kimlik Sorunu Kadının Soyadı, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2012-99-1159 (erişim tarihi: 12.12.2016).
MOROĞLU Nazan; Kadınlarımızla Birlikte 10 Yıl, İ.Ü. Kadın Araştırmaları Merkezi, İstanbul 1999.
MOROĞLU N./Serin F.; Hukuki Açıdan “Çocuk” “Gelin”; TÜKD yayını, İstanbul, 2014.
MOROĞLU Nazan; Kadına ve Aile İçi Şiddete Son Vermek İçin Elele, TÜKD yayını,2. Bası, 2011.
MOROĞLU Nazan; Kadının İnsan Hakları Sözleşmesi, XII Levha Yayını, İstanbul, 2009.
ORAL Zeynep; Kadın Olmak, Cumhuriyet yay., 24. Baskı, İstanbul, 2018.
ÖZDAMAR Demet; CEDAW Sözleşmesi, Ankara 2009, s.116; http://www2.ohchr.org/english/bodies/cedaw/index.htm (erişim 23.10.2020).
https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/kefe/belge/uluslararasi_belgeler/ayrimcilik/CEDAW/CEDAW_ictihadi/CEDAW%20Komitesi%20Rahime%20Kayhan%20ve%20T%C3%BCrkiye%20Karar%C4%B1.pdf (erişim tarihi 24.10.2020).
http://kadininstatusu.aile.gov.tr/data/542a93c6369dc31550b3ac41/GREVIO%20ANKET_T%C3%9CRK%C3%87E.pdf (erişim tarihi: 25.10.2020)
Nazan MOROĞLU
1947 yılında İstanbul’da doğdu. Alman Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi.İ.Ü.’de Kadın Hukuku alanında yüksek lisans yaptı; kadın hukuku alanında ilk akademik çalışma olan “Kadının Soyadı” adlı master tezi 1998’da yayınlandı.Türkiye’nin ilk Kadın Hukuku uzmanı olan Moroğlu, MEF Ü. ve ÖZÜ Hukuk Fakültelerinde “Kadının İnsan Hakları Hukuku” dersini vermektedir.TÜBAKKOM (Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Kom.) kurucu başkanıdır. 2004 yılından beri İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB) Koordinatörlüğünü yürütmektedir.Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği 2010-2014 dönemiGenel Başkanıdır. İstanbul Valiliği -Hürriyet “Aile İçi Şiddete Son” ve acil yardım hattı ortak projesinin hukuk danışmanlığını yaptı.Türkiye Aile Planlaması Vakfı , Nazım Hikmet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi,Basın Yüksek Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi, KAGİDER ve YANINDAYIZ Derneği Danışma Kurulu Üyesidir. İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı (2018-2020 dönemi) olanMoroğlu, evli ve iki çocukludur. Kadın hukuku ve eğitim konularında yayınlanmış çok sayıda makale ve kitabı vardır.
İBB YEREL EŞİTLİK EYLEM PLANI: https://www.ibb.istanbul/BBImages/Slider/Image/yerel-esitlik-eylem-plani.pdf
Moroğlu Nazan, “Cumhuriyet İstanbul’unda Kadın”, İBB yayını, 2. Baskı, 2021.