Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanmasının ve Türkiye’nin bağımsızlık belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923’de imzalanmasının ardından 29 Ekim 1923’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edilmiştir. Kurtuluş’tan Kuruluşa her aşamada “hakimiyetin kayıtsız şartsız milletine ait olduğu” vurgulanarak ulusal egemenliğin temelleri atılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında ülkede çağdaş uygar bir yaşam biçiminin yerleştirilmesi amaçlanmış ve bu amaca ulaşabilmek için eğitimde, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal yaşamda köklü devrimler yapılmıştır. Hukuk devrimi ile dine dayalı hukuk sistemi terkedilmiş yerine laik hukuk sistemi benimsenmiştir.
Bu yıl 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılını kutluyoruz. Cumhuriyetimizin birinci yüzyılında Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde laik demokratik hukuk devletinin ve kadın erkek eşitliğinin temelini oluşturan devrimler, ikinci yüzyılında da çağdaşlaşma yolunda ışık tutmaya devam edecektir.
Cumhuriyet Devrimleri
Devrim yasaları, dinsel kurallar yerine aklın ve bilimin eseri olan, günün ihtiyaçlarına uygun değişikliklerin yapılabileceği laik hukuk sistemine dayandırılmıştır.
Türkiye’yi laikleştiren yasalar olarak anılan 3 Mart 1924 tarihli 3 Devrim Yasası olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile “eğitim birliğinin”; Şeriyye – Evkaf ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaletleri’nin Kaldırılmasına Dair Kanun ile “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasının” Hilafetin Kaldırılması dair Kanun ile de “dinin siyasete alet edilmesini önlenmenin” kararlı adımları atılmıştır.
1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiş, 1928’de Arap harfleri kaldırılmış Latin alfabesi kullanılmaya başlanmış, 1934 yılında kadınlara milletvekili seçme seçilme hakkı verilmiş ve 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasa’da laiklik ilkesine yer verilerek eğitimden, siyasete, yurttaşlık haklarına kadar yaşamın her alanında laik hukuk devrimi tamamlanmıştır.
Atatürk, “saltanatın korkuya, Cumhuriyetin fazilete” dayandığını, “saltanatın toplumsal eşitsizlik, Cumhuriyetin eşitlik, fırsat eşitliği ve kadın erkek eşitliği” demek olduğunu vurgulamıştır.
Cumhuriyet aynı zamanda bir kadın devrimidir
Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşunu takiben halka yaptığı konuşmalarında
“Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınların her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlar ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir”
ifadeleriyle kadınların güçlenmesinin önemini vurgulamıştır.
Henüz “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi-1948”; “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi-1979” gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığı bir dönemde, Atatürk’ün önderliğinde doğrudan kadın haklarına yönelik devrimlerle demokratikleşme yolunda kararlı adımlar atılmaya başlanmıştır. Fransa, İtalya gibi birçok ülkeden önce Türkiye’de kadınlara siyasi haklar tanınmıştır.
Eğitimde eşit haklar
20 Nisan 1924 tarihli Anayasamızda “İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi Devlet mekteplerinde meccanidir” denilerek kız ve erkek çocuklar için temel eğitimin zorunlu olduğu kabul edilmiştir.
Yurttaş olarak eşit haklar:
17 Şubat 1926 da kabul edilen Medeni Kanun, hukuk devrimi denilince ilk akla gelen yasadır. Özellikle Aile Hukuku bölümüyle köklü bir hukuk reformu yaşama geçirilmiştir. Kadınlar, evlenme, boşanma, mal varlığı, miras gibi özel yaşamlarına ilişkin haklar açısından erkeklerle eşit konuma getirilmişlerdir. Medeni Kanunumuz laik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir.
Siyasette eşit haklar
Türkiye’de kadınlar 3 Nisan 1930’da belediyelere; 26 Ekim 1933’de muhtarlık ve ihtiyar heyetine seçilme ve seçme hakkına sahip olmuşlardır.
Ancak 1924 Anayasasında, milletvekili seçme ve seçilme hakkı sadece erkeklere tanınmıştı. 5 Aralık 1934 tarihinde Anayasa’nın 10. ve 11. maddelerinde değişiklik yapılarak kadınlara da milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Anayasa’da yapılan değişikliklerine uygun olarak İntihab-ı Mebusan Kanunu’nda da (Milletvekili Seçimi Kanunu’nda) yine aynı tarihte değişiklik yapılmış ve anayasayla tanınan eşit haklara Seçim Kanununda da yer verilmiştir. Hem Anayasa değişikliği hem Seçim Kanunundaki değişikliğin 11 Aralık 1934 tarihli Resmi Gazetede birlikte ilan edilmesi, Cumhuriyet devrimleriyle kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesindeki kararlılığı yansıtan çok önemli bir örneğidir (https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/2877.pdf).
Kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkını ilk kez kullandığı 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçilmiştir. Türkiye parlamentoda kadın oranıyla dünya sıralamasında ikinci sırada yer almıştır. Ancak, günümüzde iktidar tarafından dile getirilen kadının “en önemli kariyeri anneliktir” “kadın erkek eşitliği fıtratında yok” gibi sözlerin giderek kanun değişikliğiyle Cumhuriyet kazanımlarından geriye gidişe yol açmakta olması kaygı vericidir.
Laiklik ilkesi – Kadın Haklarının Güvencesi
Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan 1924 Anayasasında “Türkiye Devletinin dini, Dini İslamdır” hükmüne yer verilmişti. Devrim yasaları birbiri ardına çıkarılmaya başlanmış, 10 Nisan 1928 tarihinde de Anayasada değişiklik yapılarak yurttaşlara dine dayalı ayrımcılık yapılmasını önlemek üzere “devletin dini İslamdır” ibaresi çıkarılmıştır. Bu değişiklikle hukuk devrimiyle hedeflenen laiklik ilkesine ilk adım atılmıştır.
5 Şubat 1937 tarihinde Anayasada değişiklik yapılmış, kadın haklarının da güvencesi olan “laiklik” ilkesine yer verilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde birbiri ardına çıkarılan devrim yasalarıyla tüm yurttaşlar için haklar tanınırken devrim yasalarından seçme-seçilme hakkında olduğu gibi bazıları doğrudan kadınlara haklar verilmesine yöneliktir.
Kadın Erkek Eşitliği Demokrasinin Temel Kriteridir
Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi olan kadın erkek eşitliği aynı zamanda demokrasinin temel kriteridir.
Ancak, günümüzde yasalarda ve uluslararası sözleşmelerde yapılan düzenlemelerle kadınlara eşit haklar tanınmış olsa da, bu hakları kullanmada engellerle karşılaşmaktadır.
Oysa Anayasamızın 10. maddesinde 2004 ve 2010 yıllarında yapılan değişikliklerle “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Devletin kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla alacağı tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanmaz” fıkrası eklenmiş ve devlete demokrasinin temel kriteri olan kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesi yükümlülüğü verilmiştir.
Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına Girerken
2023 yılında ülkemizde halen 1 milyon 632 bin kadının okuryazar olmadığına; siyasette eşit temsilin sağlanamadığına; kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin önlenemediğine ve laik bilimsel eğitimden uzaklaşıldığına dikkat çekmek ve bu sorunların çözümü için kararlı bir devlet politikasının uygulanmasını istemek, her yurttaşın temel hak ve görevidir.
Atatürk, Nutuk’ta milli varlığı sona ermiş bir milletin bağımsızlığını nasıl kazandığını, Kurtuluş’tan Kuruluşa verilen mücadeleyi anlatıp aynı zamanda gelecekte olabilecek tehlikelere de dikkat çekmiş ve akla bilime ulusun egemenliğine dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmış ve Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa görevini Türk Gençliğine emanet etmiştir. Bu emaneti yüreğinde taşıyan tüm yurttaşlar, geri gidişe izin vermeyecek ve laik demokratik hukuk devletimize her zaman sahip çıkacaktır. Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.