29 Ekim 2023 tarihinde Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılını kutluyoruz. Cumhuriyetimizin birinci yüzyılında Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde laik demokratik hukuk devletinin ve kadın erkek eşitliğinin temelini oluşturan devrimler, ikinci yüzyılında da çağdaşlaşma yolunda ışık tutmaya devam ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk yıllarından itibaren kadın erkek eşitliği yolunda dünyanın birçok ülkesine kıyasla özellikle daha ileri düzenlemeler ve uygulamalar gerçekleştirmiştir. Sonraki yıllarda, özellikle Türkiye’nin kadın haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri onaylamasını takiben, zamanın ihtiyacına uygun eşitlik ve demokratikleşme adımları atılmıştır. 2000’li yılların başında Anayasa’da ve Medeni Kanun başta olmak üzere temel yasalarda kadın erkek eşitliğine yönelik düzenlemeler yapılmıştır.
Laik demokratik hukuk devletimizin değerini anlamak için Cumhuriyetimizin 100 yıllık sürecinde eşitlik, demokrasi ve kadının insan hakları açısından devrim yasalarıyla elde ettiği kazanımları hatırlamak, yıllar içinde bu konudaki gelişmeleri değerlendirmek önemlidir.
Kurtuluştan Kuruluşa ulusal egemenlik ilkesi
Birinci Dünya Savaşı sonunda galip İtilaf Devletleri ile yenik devletler tarafında bulunan Osmanlı Devleti arasında imzalanan 1918 Mondros ve 1920 Sevr Antlaşmalarıyla Osmanlı orduları feshedilmiş, vatanın birçok bölgesi işgal edilmişti. Sevr Antlaşması imzalandığında, 1919’da Mustafa Kemal’in önderliğinde Samsun’dan başlatılan bağımsızlık savaşı devam ediyordu. Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğu görülmüş ve “milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diye vurgulanarak 22 Haziran Amasya Genelgesiyle Kurtuluş Savaşının yol haritası çizilmiştir. 23 Temmuz Erzurum ve 4 Eylül Sivas Kongrelerinde toplanan delegelerle 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi kurulmuştur. Meclis tarafından Başkomutan seçilen Mustafa Kemal’in yönetiminde büyük zorluklara rağmen inançla umutla sürdürülen, bağımsızlık mücadelesi 30 Ağustos 1922 günü Türk ordusunun kesin zaferiyle sonuçlanmıştır. İtilaf Devletleri, kalıcı bir barış antlaşması yapılmak üzere 13 Kasım 1922 tarihinde Lozan’da bir barış konferansı düzenleneceğini bildirerek hem bağımsızlık savaşını kazanmış Ankara Hükümetini hem de 1.Dünya Savaşında yenilen tarafta olan Osmanlı Devletini barış konferansına davet etmiştir. 1 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde ‘Saltanatın Kaldırılması’ üzerine Barış Konferansına bu durumda sadece Ankara Hükümeti katılmıştır. Lozan barış müzakereleri tamamlandığında Türkiye için ticari, mali ve siyasal açıdan bir bağımsızlık belgesi olan Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923’de imzalanmıştır. Üç ay sonra 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edilmiştir.
Bağımsızlık mücadelesi tarihimize kısaca baktığımızda Türkiye’de kurtuluştan kuruluşa her aşamada ulusal egemenliğe dayanan yönetim esasının benimsenmiş olduğunu görüyoruz. Cumhuriyetimizin 100 yıllık Anayasal düzeninde, 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarımızda “egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir” kuralına temel ilke olarak yer verilmiştir.
Cumhuriyet Devrimleri
Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk yıllarında yapılan devrimlerle, devletin laik hukuk temelinde yapılandırılması ve toplumun her alanda çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılması hedeflenmiştir. Devrim yasaları, günün ihtiyaçlarına uygun değişikliklerin yapılabileceği laik hukuk sistemine dayandırılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren laik karakterli devrim yasaları birbirine kenetlenen halkalar şeklinde mecliste kabul edilmiştir.
3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen üç Devrim Yasası Türkiye’yi laikleştiren yasalar olarak anılır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile akla bilime dayalı eğitim yoluyla ilkokuldan itibaren “eğitim birliği” ilkesine bağlı kalarak kadın erkek ayrımı yapmadan Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine bağlı kuşakların yetiştirilmesini sağlamak hedeflenmiştir.
Şeriyye – Evkaf ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaletleri’nin Kaldırılmasına Dair Kanun’la din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı; Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığı kurulmuştur. Kanunun birinci maddesinde: “Türkiye Cumhuriyetinde halkın işleri ile ilgili yasaları yapmaya ve yürütmeye yalnız TBMM ile hükümet yetkilidir” denilmiş ve milletin egemenlik hakkının sadece yetkili organlarca kullanılabileceği kabul edilmiştir.
Hilafetin Kaldırılması dair Kanun ile de dinin siyasete alet edilmesi önlenmek istenmiştir.
1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiş, 1928’de Arap harfleri kaldırılmış Latin alfabesi kullanılmaya başlanmış, Anayasa’dan milletvekili yeminindeki ‘vallahi’ sözcüğü gibi dinsel ifadeler kaldırılmış, 1934 yılında kadınlara milletvekili seçme seçilme hakkı verilmiş ve 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasa’da laiklik ilkesine yer verilerek devrim halkalarının kilit noktası konulmuştur.
Cumhuriyet bir kadın devrimidir
Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi olarak benimsenmiş olan kadın erkek eşitliği günümüzde demokrasinin temel kriteri ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmanın itici gücü olarak kabul edilmektedir.
Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren halka yaptığı konuşmalarında “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınların her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlar ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir” ifadeleriyle kadınların güçlenmesinin önemini vurgulamıştır.
Henüz “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi-1948”; “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi-1979” gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığı bir dönemde, Türkiye’de kadınlara siyasi haklar tanınmıştır.
Kadınların insan haklarına yönelik devrim yasalarımız
Eğitimde eşit haklar
20 Nisan 1924 tarihli Anayasamızın 87. maddesinde “İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi Devlet mekteplerinde meccanidir” denilerek bütün yurttaşlar için ayrım yapılmaksızın kız ve erkek çocuklar için temel eğitimin zorunlu olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Yurttaş olarak eşit haklar:
17 Şubat 1926 da kabul edilen Medeni Kanun ile kadınlar yurttaş olarak eşit haklara sahip olmuşlardır. Medeni Kanunumuz laik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir.
Medeni Kanunun özellikle Aile Hukuku bölümüyle köklü bir hukuk reformu yaşama geçirilmiştir. Evlilik yaşı; tek eşlilik ve evlilik birliğinin “resmi nikah” ile kurulması kabul edilmiş, “erkeğin boş ol” demesiyle boşanma yerine “hakim kararıyla boşanma”, kız ve erkek çocuklara “eşit miras payı” kadın haklarının güvencesi olmuştur.
Çalışma yaşamında eşit haklar
1927 yılında çıkarılan ve on beş yıl yürürlükte kalan Teşvik-i Sanayi Kanunu kapsamına giren kuruluşlarda kadınların çalışması özendirilmiştir. 1930 yılında doğum izni hakkı verilmiş, 8 Haziran 1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu ile de kadınların çalışma esasları düzenlenmiştir.
1933 reformuna kadar Darülfünun olarak anılan üniversite eğitimi alma fırsatı olan kadınlar ki ilk sayabileceklerimiz; Süreyya Ağaoğlu ilk kadın avukat, Melahat Ruacan Türkiye’de ve dünyada ilk kadın Yargıtay üyesi, Nüzhet Gökdoğan ilk kadın gökbilimci, Halet Çambel ilk kadın arkeolog ve Olimpiyatlara katılan ilk eskrimci, Sabiha Gökçen ilk kadın pilot seçtikleri mesleklerde çalışmaya başlamışlardır,
Siyasette eşit haklar
Kadınlar, 3 Nisan 1930 tarihinde kabul edilen 1580 sayılı yasa ile belediyelere; 26 Ekim 1933’de 2349 sayılı kanun ile de muhtarlık ve ihtiyar heyetine seçilme ve seçme hakkına sahip olmuşlardır.
1924 Anayasasında milletvekili seçme seçilme hakkı “…her erkek Türk mebusan intihabına iştirak etmek ve mebus seçmek hakkını haizdir…” denilerek sadece erkeklere tanınmıştı. 5 Aralık 1934 tarihinde Anayasa’nın bu maddelerinde “kadın, erkek her Türk” şeklinde değişiklik yapılmış ve kadınlara da milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Anayasa’da yapılan bu değişikliklerin uygulamaya geçirilebilmesi için İntihab-ı Mebusan Kanunu’nda da (Milletvekili Seçimi Kanunu’nda) yine aynı tarihte değişiklik yapılmış ve anayasayla kadınlara tanınan eşit haklara seçim kanununda da yer verilmiştir. Anayasa değişikliği ve Seçim Kanunundaki değişikliğin 11 Aralık 1934 tarihli Resmi Gazetede birlikte ilan edilmesi Cumhuriyet devrimleriyle kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesindeki kararlılığın bir örneğidir. “https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/2877.pdf”
Kadınlara seçme seçilme hakkı birçok ülkede çok sonraki yıllarda tanınmıştır. Fransa’da 1944, İtalya’da 1948, Japonya’da 1950, İsviçre’de 1971 yılında seçme seçilme hakkına sahip olabilmişlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkını ilk kez kullandığı 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçilmiştir. 1935 yılında Türkiye parlamentodaki kadın oranıyla dünya ikincisiydi. 2023 seçimleri sonucuna göre ise Türkiye parlamentodaki kadın milletvekili oranıyla ne yazık ki dünyada 153 ülke arasında 131. sırada…
Laiklik ilkesi – Kadın Haklarının Güvencesi
Anayasamızda laiklik ilkesine Cumhuriyetin kuruluşundan on dört yıl sonra yer verilebilmiştir.
1924 Anayasamızın 2. maddesinde “Türkiye Devletinin dini İslamdır” hükmüne yer verilmişti. Eğitimde birlik ve yurttaşlık haklarında eşitlik yolunda çıkarılan devrim yasalarıyla din ve devlet işlerinin ayrılması anlayışı yerleştirilmiş, laiklik ilkesine doğru bir adım sayılan bir değişiklik yapılarak 10 Nisan 1928 tarihinde Anayasadan “Türkiye Devletinin dini, İslamdır” ibaresi çıkarılmıştır.
Devrim süreci tamamlandıktan sonra 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasada yapılan bir değişiklikle, demokrasinin ve kadın haklarının güvencesi olan “laiklik” ilkesine yer verilmiştir. Laiklik ilkesi 1961 ve 1982 Anayasalarında da “devletin değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez temel nitelikleri” arasında yer almıştır. Bu nedenle, Anayasamızın 24. maddesinde laiklik ilkesinin korunması amacıyla “..kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandıramaz..” hükmüne yer verilmiştir.
Kadın Erkek Eşitliği Demokrasinin Temel Kriteri
1980’li yıllarda uluslararası alanda eşitlik ve demokrasi yolunda atılan kararlı adımlar, Birleşmiş Milletlerce 1979 yılında kabul edilen “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi” dünyada ve ülkemizde kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesinin itici güçleri olmuştur.
Türkiye Sözleşmeyi 1985 yılında onayladıktan sonra – hukuk alanında, -kurumsallaşmada ve -Sivil Toplum Örgütlenmesinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. 1990 yılında Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı kuruldu; Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı tarafından ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezi açıldı; Türkiye’de ilk olarak İstanbul Üniversitesinde kurulan Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalında yüksek lisans eğitimi verilmeye başlandı; Kadın Hukuku alanında ilk akademik çalışma olan “Kadının Soyadı” yüksek lisans tezi yayınlandı. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Medeni Kanunda eşler arası eşitlik talebiyle “Ailede Demokrasi – Toplumda Demokrasi” imza kampanyasını başlattı, toplanan imzalar TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Temel yasalarda değişiklikler 2000’li yıllarda meclis gündemine getirildi.
2000’li yıllarda Anayasa’da ve temel yasalarda kadın erkek eşitliği
Laik hukuk düzeninin en temel özelliği, hukuk kuralların yaşamın akışı içinde gelişen ve değişen gereksinimleri karşılamak üzere değiştirilebilir olmasıdır.
Türkiye’nin 1999 yılında Avrupa Birliği’ne aday ülke olmasının ardından sosyal politikalar başlığı altında kısa vadeli taahhütler kapsamında Anayasa’da ve temel yasalarda kadın erkek eşitliğine ilişkin düzenlemeler yapıldı.
Anayasada kadın erkek eşitliği açısından yapılan değişiklikler
İlk olarak 2001 yılında Anayasanın “Aile toplumun temelidir” kuralına “eşler arası eşitliğe dayanır” ibaresi eklenmiştir.
2004 ve 2010 değişiklikleriyle Anayasanın 10. maddesinde “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Devletin kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla alacağı tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanmaz” hükmüne yer verilmiştir.
Yasalarda kadın erkek eşitliği açısından yapılan değişiklikler
2002 yılında yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu Aile Hukuku bölümünde evlilik birliği “eşlerin eşit hak, eşit sorumluluk ve edinilmiş malların eşit paylaşımı” temelinde düzenlendi.
2003 yılında İş Kanununda yapılan değişiklikle “eşit davranma ilkesi” ve “doğum izni”, “iş yerinde cinsel tacizin iş aktinin feshinde haklı neden sayılması” kabul edildi.
2005 yılında yeni Türk Ceza Kanunu ile kadınlara karşı ayrımcılık içeren maddelerin kaldırılması kabul edildi.
2011 yılında Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) imzalandı ve TBMM’de onaylandı. Ancak, 2021 yılında tek imza ile feshedildi. Fesih kararının anayasaya aykırılığı ileri sürülerek açılan iptal davaları Danıştay tarafından reddedildi.
2012 yılında İstanbul Sözleşmesi örnek alınarak düzenlenen “6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” kabul edildi.
2015 yılında 2030 yılına kadar yerine getirilmek üzere BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kabul edildi.
2017 yılında Nüfus Hizmetleri Kanununda değişiklik yapılarak Anayasanın laiklik ilkesi ve 174. maddesi göz ardı edilerek “müftülere resmi nikah yetkisi” verildi.
Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına Girerken
Eşitlik- Demokrasi- Kadının İnsan Hakları İçin…
2023 yılında ülkemizde halen 1 milyon 632 bin kadının okuryazar olmadığına; laik bilimsel eğitimden uzaklaşıldığına; istihdamda, karar mekanizmalarında ve siyasette eşit temsilin sağlanamadığına; kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin önlenemediğine ve faillere caydırıcı cezalar verilmediğine dikkat çekmek ve bu sorunların çözümü için kararlı bir devlet politikasının uygulanmasını istemek, her yurttaşın temel hak ve görevidir.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken Atatürk devrimleriyle kazanılmış haklarımıza, laik demokratik hukuk devletimize, Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine sahip çıkıyoruz. Kadınların eşitlik ve demokrasi mücadelesi Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında da sürecektir.