“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir. Hiçbir Surette, Hiçbir Kişiye Bırakılamaz.”
Nazan Moroğlu, LL.M.
Tarih boyunca devletlerin yönetim biçimleri, egemenlik gücünü nasıl kullanılmakta olduklarına göre adlandırılmıştır. Günümüzde gelişmiş devletlerin yönetim biçimi demokrasidir.
Demokrasilerde egemenlik tek kişiye, bir sınıfa veya zümreye değil, egemenlik kayıtsız şartsız sadece millete aittir.
‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ifadesi tüm bağımsızlık mücadelesi veren toplumların temel ilkesi olmuştur. 1789 Fransız İhtilalinin başlangıcında kabul edilen milli egemenlik ilkesine, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesinde yer verilmiştir. Beyannamenin 3.maddesinde egemenliğin millete ait olduğu ve hiçbir kimsenin ya da kurulun, milletin vermediği bir yetkiyi kullanamayacağı vurgulanmıştır. Türkiye’de 1919 bağımsızlık savaşından 1923’de cumhuriyetimizin kuruluşu sürecinde her aşamada milletin iradesi, milletin azim ve kararı esas alınmıştır.
Bu yazıda, Büyük Millet Meclisinin açılışının 105. Yılında, Türkiye’de 23 Nisan 1920’den günümüze ulusal egemenlik yolunda yaşanan gelişmelerden örneklere yer verilecektir.
Türk Milli Bağımsızlık mücadelesinde “ulusal egemenlik” ilkesi..
Birinci Dünya Savaşında yenik ülkeler arasında bulunan Osmanlı Devletinin toprakları işgal edilmişti. Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olması karşısında, Mustafa Kemal’in önderliğinde ilk adımı 19 Mayıs 1919’da Samsun’da atılan bağımsızlık mücadelesi başlatıldı. Bu arada Anadolu’da milli kuvvetler örgütlenmekteydi.
Bağımsızlık mücadelesinin ilk adımından itibaren Amasya, Erzurum, Sivas kongrelerinde de “milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” anlayışıyla bir araya gelen Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri “bu süreçte alınan kararları yürütmek için bir Temsil Heyeti kurulmasına, heyetin liderliğine Mustafa Kemal’in getirilmesine ve Ankara’da bir milli meclis açılmasına” karar vermişlerdi. Bu kararların uygulanmasının her aşamasında tam bağımsızlık ve milli egemenlik ilkelerinin esas alınması kabul edilmişti.
23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Büyük Millet Meclisinin açılması Türk tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır.
23 Nisan 1920 tarihinde açılan Büyük Millet Meclisi aracılığıyla Kurtuluş Savaşının yürütülmesi, anayasal bir hukuk devletinin kurulmasının da temelini oluşturmuştur. 1921’de kabul edilen Anayasanın (Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun) 1. maddesinde “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir” (Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir) hükmüne yer verilmiştir.
1921 yılından itibaren Milli Bayram olarak kutlanan 23 Nisan’lar, Mustafa Kemal Atatürk tarafından çocuklara bayram olarak armağan edilmiş ve 27 Mayıs 1935 tarihinde, 23 Nisan’ların Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanılması kabul edilmiştir.
1979 yılının, UNESCO tarafından ‘Çocuk Yılı’ ilan edilmesiyle bu bayram, uluslararası nitelik kazanmıştır. 23 Nisan’lar, dünya çocukları arasında barış içinde, sevgi ve dostluk bağlarının gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla farklı ülkelerden gelen çocuklarla her yıl bir başka ilimizde etkinliklerle kutlanmaktadır.
Bir yandan son yıllarda devlet kademesinde 23 Nisan’ların “ulusal egemenlik bayramı olduğu göz ardı edilmekte” sadece “Çocuk Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Ancak, çocukların sorunlarına çözüm getirecek kararlı bir devlet iradesi bulunmamaktadır. Geleceğimiz olan çocukların bayramını kutluyoruz demek yetmez.
Çocukların eşit fırsatlarla laik bilimsel eğitim almalarının sağlanması; çocuk istismarının, çocuk yaşta evliliklerin, çocuk işçiler sorunlarının önlenmesi gerekir.
Anayasalarımızda ‘Ulusal Egemenlik’ İlkesi
1921 ve 1924 Anayasamızdan günümüze 1961 ve 1982 Anayasalarında da ‘Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir’ hükmüne yer verilmiştir.
Milli egemenlik anlayışının en önemli sonucu temsili sistemdir. 1961 ve 1982 Anayasalarında egemenliğin millete ait olduğunun vurgulanması yanında, “egemenliğin kullanılması” Anayasada belirtilen esaslara göre, yetkili organlar eliyle olacağı kabul edilmiştir.
Ulusal egemenlik demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, laikliğin, insan haklarının, kadının insan haklarının temel dayanağıdır, hiçbir surette milletin egemenliğinin ihlal edilmesine yol açacak uygulamalara izin verilmemelidir.
Bu nedenle, seçilmiş yöneticiler, örneğin Cumhurbaşkanları devleti temsilen milleti ilgilendiren konularda sadece anayasal çerçevede belli işlemleri yapma yetkisine sahiptirler.
Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 105. Yılında Türkiye’de ulusal egemenliğin, hukukun üstünlüğünün, demokrasi ve laiklik başta olmak üzere Cumhuriyetin temel niteliklerinin çok yönlü göz ardı edildiği bir tablo ile karşı karşıyayız.
Özellikle, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle yürürlükteki parlamenter sistem kaldırılarak yerine partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin getirilmesiyle yürütme, yasama ve yargı adeta tek kişinin iradesine bağlandı ve “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi ve uygulaması fiilen askıya alınmış oldu.
Egemenliğin ulusun olması gerekirken adeta tek kişiye ait hale getirilmiş olmasının somut örnekleri giderek çoğalmaktadır..
Yurttaşların oylarıyla seçilen Büyükşehir Belediye Başkanları, İl- ilçe belediye başkanları ve seçilmiş yerel meclis üyeleri görevden alınmakta, birçoğu tutuklanarak yerlerine kayyım atanmakta. Milletin iradesini yok sayan bu uygulamalara karşı milletin tepkileri de giderek artmakta. Sesinin duyulmasını isteyen gençlerin, öğrencilerin birçoğu tutuklanmakta, eğitim hakları ihlal edilmekte.…
Egemenliğin ulusun olması yerine adeta tek kişiye ait hale getirilmiş olmasının diğer bir somut örneğini 20 Mart 2021 tarih ve 31429 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan İstanbul Sözleşmesinin feshedildiğine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararında gördük.
Anayasamızın 90. maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinde 6251 sayılı kanunla onaylanmış olan İstanbul Sözleşmesi, tam adıyla “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Cumhurbaşkanı kararı ile feshedildi. Ancak, hukuken yok hükmünde olan bu kararla ilgili Danıştay’a yapılan bütün itirazlar, açılan davalar Danıştay tarafından reddedildi. Oysa Danıştay savcıları İstanbul Sözleşmesi mütalaasında “TBMM’nin onayladığı Sözleşme Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilemez” demişlerdi…
Ülkemiz İslam ülkeleri arasında egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olduğu tek örnektir, bunun değerini bilelim.
Hukuka Huzura Hasret ülkemde ulusal egemenliğe, laik bilimsel eğitime sahip çıkılması, yeniden parlamenter sisteme dönülmesi, aydınlık günlerin yakın olması umuduyla..
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun…