Zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşının başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 85. Yılı.  Şükranla saygıyla anıyoruz.

Atatürk “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Benim manevi mirasım bilimdir, akıldır” sözleriyle çağdaş uygarlık hedefine ulaşmanın ancak aklın ve bilimin yolundan gitmekle mümkün olacağını vurgulamıştır.

10 Kasım 1938 öncesi Cumhuriyetimizin kuruluşunu izleyen yıllarda eğitim devrimiyle elde edilen kazanımlara değinilen bu yazıda, 10 Kasım 1938 sonrası özellikle son yirmi yılda hızlanan Cumhuriyet devrimlerinden geri adımlara dikkat çekilecektir.

10 Kasım 1938 öncesi- eğitim devrimi

Henüz Kurtuluş Savaşı devam ederken Mustafa Kemal’in önderliğinde 15-21 Temmuz 1921 tarihlerinde Ankara’da Maarif Kongresi toplanması kararlaştırılmıştır. Maarif Vekili Hamdullah Suphi, Kongreden birkaç gün önce şiddeti artan savaş nedeniyle “Kongre’yi erteleyelim mi” diye sorduğunda, bağımsızlık savaşı sürecinde bile eğitime sahip çıkan başkomutan Mustafa Kemal “Hayır, hayır ertelemeyin. Cahillikle savaş düşmanla savaştan daha az önemli değildir. Toplantıya katılacağım ve konuşacağım” cevabını vermiştir. Bu ilk eğitim kongresinde toplantı başlamadan önce kadın ve erkek öğretmenlerin ayrı yerlerde oturduğunu gören Mustafa Kemal “sizin kendinize mi güveniniz yok” diyerek kadın ve erkek öğretmenlerin bir arada oturmasını sağlamıştır.

Maarif Kongresinde “-Halkı eğitmek devletin en temel görevidir. -Köy öğretmeni yetiştirilmelidir. -İlk ve orta eğitim programları hazırlanmalıdır” başlıkları altında alınan kararlar Cumhuriyetin ilanından sonra uygulanmaya başlanmıştır.   

Tam bağımsızlık, eşitlik, kadın erkek eşitliği ülküsüne dayanan Cumhuriyetimizin kuruluşunun ardından ilk kabul edilen devrim yasası eğitim alanında olmuştur. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülkedeki tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmış, eğitim ve öğretim laik, bilimsel, çağdaş ve milli bir temele oturtulmaya çalışılmıştır. Bu kanun ile kızların erkeklerle eşit eğitim fırsatına sahip olmaları amaçlanmıştır. 20 Nisan 1924 tarihli Anayasamızda da “İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi, Devlet mekteplerinde meccanidir” hükmüne yer verilerek, bütün çocuklar için  temel eğitimin zorunlu ve parasız olduğu kabul edilmiştir.

Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren halka yaptığı konuşmalarında “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınların her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlar ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir” ifadeleriyle kadınların eğitiminin önemine dikkat çekmiştir.  

Devrim yasalarıyla yaşamın her alanında çağdaşlaşma yolunda adımlar atıldıktan sonra 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasada yapılan bir değişiklikle, demokrasinin ve kadın haklarının güvencesi olanlaiklikilkesine yer verilmiştir. Günümüzde de nüfusunun büyük çoğunluğu müslüman olan devletler arasında, hukuk ve devlet sistemini, eğitim sistemini laikleştirmeyi başarabilmiş tek ülke halen Türkiye Cumhuriyeti’dir.

10 Kasım 1938 sonrası- eğitim sistemi

1938’den sonra eğitim alanında önemli adımlar atılmış, “Köy Enstitüleri” gibi özgün bir eğitim modeli yaşama geçirilmiştir. Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğunun köylerde yaşadığı dikkate alınarak, köylüyü okur yazar hale getiren, köyde bilgili, bilinçli bir demokratik toplum inşa edilmesine ve köyün kendi ihtiyaçlarını üreterek gelişmesine destek oluşturabilecek nitelikte öğretmenler yetiştirilmesi amaçlanmış ve 17 Nisan 1940 tarihinde kabul edilen kanunla Köy Enstitüleri kurulmuştur. Sonra çok partili düzene geçerken laik bilimsel eğitimden ödünler verilmeye başlanmış, siyasi endişelerle Köy Enstitüleri amacından uzaklaştırılmış ve 27 Ocak 1954’de tamamen kapatılmıştır. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra laik bilimsel eğitimden geri adımlar atılmış, ortaokul ve liselerde zorunlu din dersleri konulmuştur.

Özellikle son yirmi yıldır eğitim sisteminde on yedi kez değişiklik yapılmıştır.

-2012 yılında getirilen 4+4+4 sistemiyle eğitim daha çok dinselleştirilmiştir.

-Köy okulları kapatılarak taşımalı eğitim geçilmesiyle özellikle kız çocukların eğitime erişimi engellenmiştir.

-Resmi istatistik kurumu TÜİK’in açıklamasına göre 2023 yılında 720 bin kız çocuğu okuldan ayrılmıştır.

– 2023-2024 eğitim dönemi başlarken Milli Eğitim Bakanı tarafından karma eğitimin kaldırılmasının, kız okulları açılmasının planlandığı açıklanmıştır.

  • Cumhuriyetimizin 100. Yılında, dünyada bilim ve teknolojinin, yapay zeka uygulamalarının geliştiği bir dönemde Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan “ÇEDES- Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi İşbirliği Protokolü” kapsamında okullara “manevi danışman” adı altında imam, vaiz, din hizmetleri uzmanları atanmıştır. İzmir ve Eskişehir’de başlatılan ÇEDES projesi ülke çapında uygulanmaya başlanmıştır.
  • 14 Ekim 2023 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Okul Öncesi Eğitim Yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle Milli Eğitim Bakanlığı şimdi de okulöncesi eğitim kurumlarında mescid açılmasını zorunlu hale getirmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığının, laik bilimsel eğitimi göz ardı eden uygulamalarını sürdürmesi karşısında, Cumhuriyetin kazanımlarını ve laik bilimsel eğitimi savunmak için LABEP (Laik Bilimsel Eğitim Platformu) çatısı altında bir araya gelen çok sayıda demokratik kitle örgütünden ve veli derneklerinden tepkiler yükseliyor.

10 Kasım 2023 günü saat 9’u 5 geçe sirenler bir kez daha uyaracak…Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, tek kişiye bırakılamaz! Atatürk’ün manevi mirası akıldır, bilimdir! Laik bilimsel eğitimden, karma eğitimden vazgeçilemez!”

Önceki İçerikİstanbul Kadın Kuruluşları Birliği 10 Kasım Basın Açıklaması
Sonraki İçerikİstanbul Kadın Kuruluşları Birliği 20 Kasım Basın Açıklaması