2024 yılının 8 Mart günü, her yıl olduğu gibi dünyada ve ülkemizde bir kez daha “kadın hakları, kadın sorunları” konuşulacak, çözüm önerileri paylaşılacak, kazanımlara sahip çıkılacak, gerici girişimlerden kaygılar dile getirilecek.

8 Mart’lar, emekçi kadınların haklarını elde etmek uğruna can verdikleri bir mücadeleyi simgeler. Günümüzde Dünya Kadınlar Günü olarak anılan 8 Mart’ın hikayesi, 1857 yılında New York’ta bir dokuma fabrikasındaki işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi grev yapmalarıyla başladı. Grev sırasında fabrikada çıkan yangından kurtulamayan 129 kadın işçi yanarak can verdi. Bu olayın sonrasında her yıl 8 Mart’ta hakları uğruna can veren 129 kadın için anma toplantıları yapılmaya devam edildi. 1910 yılında Danimarka’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar konferansında 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılmasına karar verildi.

Kadın Hakları, İnsan Haklarıdır

İkinci Dünya Savaşının neden olduğu çok yönlü yıkımdan kurtulabilmek amacıyla 20. yüzyılın ilk yarısında dünyada eşitlik, kalkınma, barış sağlanması hedefiyle uluslararası örgütler kuruldu, en geniş katılımlısı Birleşmiş Milletler Teşkilatıdır. Birleşmiş Milletlerde öncelikle insan haklarına evrensel standartlar getirilmek üzere 10 Aralık 1948 tarihinde “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini” kabul edildi. Bu beyannamede  “insanların doğuştan özgür, onur ve haklar bakımından eşit olduğu” ve “ırk, dil, din, cinsiyet gibi nedenlerle ayrım gözetilmemesiilkesine yer verildi.

Ancak, 1970’li yıllara gelindiğinde, kadınların eşit haklara sahip olamadığı, yasalarda eşit hakları olsa bile hala bu hakları kullanamadığı görülmüştür. Bu nedenle, kadın haklarına bir kez daha dünyanın dikkatini çekmek üzere Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1977 yılında 8 Mart’ların “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasına karar verildi. 1979 yılında odak noktası “kadının insan hakları” olan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesikabul edildi. İngilizce adının baş harfleriyle CEDAW olarak anılan Sözleşmeyi Türkiye, 1985 yılında onayladı. Kadın haklarının hareket noktası insan haklarıdır, Sözleşmede kadınların medeni durumu gözetilmeksizin yaşamın her alanında karşılaştıkları her türlü ayrımcılığın kaldırılmasının yol haritası çizildi. Ancak, CEDAW hazırlandığı tarihlerde günümüzde bir insan hakları ihlali olarak ele alınan kadına yönelik şiddet  aile içi özel alan olarak görülmüş ve Sözleşmede yer verilmedi. Birleşmiş Milletlerde 1993 yılında kadına yönelik şiddetin türlerine, şiddetin önlenmesine ve mağdurun korunmasına dair bir Bildirge yayınlandı.

Avrupa Konseyinde, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele amacıyla hazırlanan “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açıldı ve İstanbul Sözleşmesi olarak anılmaktadır. Şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin ve kadınlara karşı ayrımcılığın bir sonucu olduğunun vurgulandığı ilk Sözleşme olan İstanbul Sözleşmesini Türkiye, imzaya açıldığı gün ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM’de kabul ederek ilk onaylayan ülke oldu. Ancak, Türkiye hukuken yok hükmünde olması gereken bir kararla Sözleşmeyi ilk fesheden ülke oldu (RG.20.3.2021). TBMM’de kanunla onaylanan İstanbul Sözleşmesi, Cumhurbaşkanı’nın tek imzasıyla feshedilemez. Anayasamızda Cumhurbaşkanına Uluslararası Sözleşmeleri “feshetme yetkisi” yoktur. Buna rağmen, fesih kararının iptali için Danıştay’da açılan davalar reddedildi. Bu durum, ülkemizde kadın haklarında geri adım girişimlerinin ne kadar hızlandığının bir örneğidir.

Siyasette kadınların eşit temsili, demokrasinin temel kriteri…

Henüz “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi-1948”; “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi-1979” gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığı bir dönemde, Türkiye’de 1934 yılında kadınlar milletvekili seçme-seçilme hakkına sahip oldular. Fransa’da 1944, Belçika’da 1946 ve İsviçre 1971’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Türkiye’de kadınlar 3 Nisan 1930 tarihinde yerel yönetimlere, 26 Ekim 1933’de muhtar ve ihtiyar heyeti üyesi olma hakkı, 5 Aralık 1934’de milletvekili seçme seçilme hakkına sahip oldular.

Ancak, siyaset kadın erkek eşitsizliğinin en belirgin görüldüğü bir alan olmaya devam ediyor.

Partilerde adaylık için başvuran kadın sayısında önemli bir artış var, ama parlamentodaki kadın milletvekili sayısı halen kritik eşik olarak kabul edilen yüzde otuza dahi ulaşamadı. 2023 genel seçim sonucuna göre 600 milletvekilinin sadece 121’i kadındır.

31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinde kadın belediye başkanı sayısında önemli bir artış olmayacağı görülüyor. Örneğin, ana muhalefet partisi İstanbul’daki 39 ilçeden sadece 4’ünde kadın aday gösterdi.

2019 yerel seçim sonuçlarına baktığımızda 1359 belediyede sadece 39 kadın belediye başkanı var. 20.745 belediye meclisi üyesinin sadece 2.283’ü kadın.

2019 yılında toplam belediye başkanlığının % 2.86’sinin kadın başkan olduğu dikkate alındığında, 2024 seçimlerinde de eşit temsil yolunda kayda değer bir gelişme olmayacağı görülüyor.

Kadınların eşit temsilinin olmadığı bir yerel yönetim sisteminde yerel demokrasinin ve demokratikleşmenin tam anlamı ile sağlandığını söylenemez.

Türkiye’de yerel veya genel seçimlerde kadınların aday gösterilmesinde eşitsizlik devam ettikçe belediyelerde veya parlamentoda temsilde eşitlik sağlanamayacaktır. Bu soruna çözüm getirilmesi için Cumhurbaşkanlığı Bütçe ve Strateji Başkanlığı tarafından hazırlanan (2024–2028) 12. Kalkınma Planında  2028 yılı için hedefler belirlenmiştir (s. 164).

 

  1. Kalkınma Planında 2028 yılı için belirlenen hedefe göre;

kadın belediye başkanı oranı % 2’den % 5’e;

parlamentodaki kadın temsil oranı % 19,8’den % 25’e yükseltilmiştir.

Bu hedeflerin YORUMUNU OKURLARIMIZA bırakıyorum.

 

Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi’nin yayınladığı

Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitliği Şartına göre:

  • Kadın-erkek eşitliği, temel bir haktır.
  • Kadınların ve erkeklerin karar alma süreçlerine dengeli katılımları, demokratik bir toplum için ön koşuldur.
  • Yerel yönetimlerin tüm faaliyetlerine toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısının yerleştirilmesi, kadınların eşit temsilinin yaşama geçirilmesi için gereklidir.
  • Eylem planları ve programlarında somut hedefler konulmalı ve uygulanmalıdır.

Türkiye Belediyeler Birliği, 2010 yılında Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi’ne üye oldu. Konsey’in 2023 yılında yapılan Genel Kurulu’nda da İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, oy birliğiyle Kongre’nin Bölgeler Meclisi Başkanlığı’na seçildi.

Görüldüğü gibi, günümüzde kadınlar yasalarda ve uluslararası sözleşmelerde yapılan düzenlemelerle eşit haklara sahip olsalar da, haklarını kullanmada çok yönlü engellerle karşılaşıyorlar. Unutmamak gerekir ki kadın erkek eşitliği, demokrasinin temel kriteri. Eşitlik sağlanana kadar 8 Mart’lar bir kutlama günü değil, kadınların hak mücadelelerini anma, ayrımcılığa, şiddete karşı çıkma günüdür, demek daha doğru olacaktır.

Sözün özü: Gerçek anlamda bir demokrasinin var olması ve gelişebilmesi için kadınların siyasal yaşamda da eşit ve etkin bir şekilde temsil edilmesi gerekmektedir.

Önceki İçerikİstanbul Kadın Kuruluşları Birliği “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” Basın Açıklaması
Sonraki İçerik“8 Mart” tarihi Kadınların Eşitlik Mücadelesinin Simgesi