Yargıtay Kararları Işığında
Eşler Arası Yasal Mal Rejimi
Nazan Moroğlu, LL.M.
MEF Ü. Hukuk Fakültesi
İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı
Bu yazıda, 1926 tarih ve 743 sayılı önceki Türk Kanunu Medenisi ile 2001 tarih ve 4721 sayılı 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanununda[1] eşlerarası yasal mal rejimleri ele alınacak ve mal ayrılığının getirdiği mağduriyete ve edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde yaşanan sorunlara Yargıtay kararlarıyla zaman içinde nasıl çözüm getirildiğine değinilecektir. Yargıtayın, mal rejimi davası açmada zamanaşımı; külli tasfiye gibi konularda zaman içinde görüş değiştirmiş olduğu kararlar incelenecektir. Sonuç bölümünde yasal mal rejimine ilişkin yapılması olası bir değişiklik için öneride bulunulacaktır.
- Yasal Mal Rejimi:
Medeni Kanun’un Aile Hukuku kitabında yer alan eşler arasındaki mal rejimleri bölümünde, eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları ve evlilik süresince edindikleri taşınır, taşınmaz mal ve para gibi malvarlıklarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde her türlü işlem yapma usulleri ve evlilik sona erdiğinde malların paylaşımı, tasfiyesi düzenlenmiştir.
Eşler kanunda yer alan seçimlik mal rejimlerinden herhangi birini seçmedikleri takdirde Kanunda belirlenen yasal mal rejimine tabi olurlar. 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisi’nde “mal ayrılığı”, 2002 tarihli Türk Medeni Kanunu’nda ise “edinilmiş mallara katılma” yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir.
- 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisi’nde yasal rejimi
1926 tarihli Medeni Kanunumuzun laik hukukun simgesi bir devrim yasası olarak ülkemizde hukuk birliğini sağladığını, her zaman sahip çıkılması gerektiğini ifade etmek isterim.
1926 tarihli Medeni Kanunda yasal mal rejimi mal ayrılığıdır ve ayrıca yasada eşlere evlenmeden önce veya sonra mal ortaklığı veya mal birliğini seçme olanağı tanınmıştır. Buna rağmen, 76 yıllık uygulamada eşlerin bu seçimlik haklarını yok denecek kadar az sayıda kullandığı, yaklaşık bütün evliliklere yasal mal rejimi olan “mal ayrılığı”nın uygulanmış olduğu görülmüştür. 2002’de yürürlüğe giren Medeni Kanunda da mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı, mal ortaklığı seçimlik mal rejimleri olarak düzenlenmiş olmasına rağmen genellikle eşlerin mal rejimi konusunda yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi oldukları görülmektedir. Bu nedenle, yasal mal rejimi seçimlik mal rejimlerine nazaran ülkemizde daha yaygın uygulanmaktadır. Ancak, eşler arasında “mevcut mal rejimi’’ herhangi bir nedenle sona erdiğinde, mal rejiminin tasfiye edilmesi için dava açılmasının zorunlu olmadığını belirtmek gerekir.
743 sayılı Medeni Kanunumuzda yasal mal rejimi olan mal ayrılığı açısından evlilik sona erdiğinde eşlerin malvarlığı paylaşımına ilişkin bir düzenleme mevcut değildi. Ancak, evlilik sona erdiğinde zaman içinde yasal mal rejiminin özellikle kadın eşi mağdur ettiği görülmüş, eşlerin mağdur olmalarını önlemek amacıyla yargı kararlarıyla “katkı alacağı” adı altında eşlerin alacak hakları olabileceği kabul edilmiş, öğreti de bu uygulamayı desteklemiştir.
Yasal mal rejimi konusu Medeni Kanun değişikliği için hazırlanan Tasarı üzerinde en ağırlıklı tartışılan konu olmuştur. Özellikle yasal mal rejiminde değişiklik yapılmasını sağlamak için yıllardan beri yoğun çaba sarfeden kadın hukukçular ve kadın kuruluşları “mal ayrılığı” rejiminin yol açtığı mağduriyetin giderilmesini istiyorlardı.[2]
Nitekim, Yeni Medeni Kanun Tasarısı hazırlanırken Hazırlık Komisyonunca, mal ayrılığı rejiminin uygulamada eşler arasında büyük haksızlıklara ve genellikle kadınların mağdur olmalarına yol açtığı dikkate alınmış ve ailede eşlerin eşit haklara sahip olmaları ilkesi gereğince eşit paylaşıma dayalı bir mal rejimi düzenlenmesi görüşü kabul edilmiştir.
Katkı Payı Alacağı
743 sayılı önceki Medeni Kanunumuzda yasal mal rejimi olan mal ayrılığına göre evlilik sona erdiğinde eşlerin malvarlığı paylaşımına ilişkin bir düzenleme mevcut değildi. Katkı payı alacağı, 2002 öncesi mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde Yargıtay kararlarıyla kabul edilmiş bir alacak hakkıdır. Evlilik sona erdiğinde eşlerin mağdur olmalarını önlemek amacıyla yargı kararlarıyla “katkı alacağı” adı altında eşlerin katkıları oranında bir kişisel alacak hakları olabileceği kabul edilmiştir. Evlilik süresince birlikte yararlanmak üzere yapılan katkı evlilik birliğinin sona ermesi üzerine temel amacını kaybettiği için geri verilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Doktrinde evlilikte edinilen malların her iki eşin kader birliği ve hayat ortaklığı anlayışı içinde işbirliği ve görev paylaşımının bir ürünü olduğu kabul edilmiştir.[3] Yargıtay’ın denge sağlayıcı çözümüyle, yapılan katkının dava günündeki değeri dikkate alınarak iadesi mümkün kılınmıştır. Katkı payı alacağı, mal ayrılığına tabi bulunan eşlerin, evlilik sona erdikten sonra ilgili malvarlığı değerinden faydalanma olanağı ortadan kalkması nedeniyle, katkının talep anındaki değeriyle sadece eşe tanınan bir alacak hakkıdır. Görüldüğü gibi, katkı payı alacağı yargı kararları ışığında gelişen bir alacaktır.
Katkı payı hesaplamasında tarafların gelirleri, kişisel harcamaları ve MK.nun 152. maddesindeki erkeğin evi geçindirme yükümlülüğü dikkate alınarak belirlenen katkı oranı ile dava tarihindeki taşınmaz değerleri çarpılarak katkı payı alacağı bulunur. Katkının maddi ve somut olarak ispatlanması gerekir. Katkı her türlü delil ile ispatlanabilir, ancak soyut tanık beyanlarının somut ve maddi diğer delillerle desteklenmesi gerekmektedir.
1926 tarihli MK yürürlüğü sırasında katkı payı alacağının belirlenmesi açısından, çalışmayan herhangi bir geliri de olmayan eşin sabit bir katkısının olduğu kabul edilmemektedir. Örneğin, ev kadınının sadece ev işleri yapması katkı olarak hesaba alınmamıştır.[4] Kural olarak, 743 sayılı TKM.nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen taşınmazlara, malvarlıklarına katkısının olduğunu iddia eden eşin para veya parayla ölçülebilen maddi bir değerin katkı olarak yapıldığını kanıtlaması gerekmektedir (Ygt. 8.Hukuk D. 20.10.2011 tarihli Esas: 2011/3104 Karar: 2011/5254 kararı).
- 1 Ocak 2002’de yürürlüğe girenMedeni Kanunumuzda yasal rejimi
Yeni Medeni Kanun Tasarısı hazırlanırken, mal ayrılığı rejiminin uygulamada eşler arasında büyük haksızlıklara ve genellikle kadınların mağdur olmalarına yol açtığı gözönünde tutulmuş ve ailede eşlerin eşit haklara sahip olmaları ilkesi gereği eşit paylaşıma dayalı bir mal rejimi düzenlenmesi esas alınmıştır. Medeni Kanun değişikliği için hazırlanan ve 17 Şubat 1998’de Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyuna açıklanan Tasarının ilk şeklinde bu hususa açık bir ifadeyle yer verilmiş ve yasal mal rejimi olarak alt komisyon tarafından hazırlanan paylaşmalı mal ayrılığı öngörülmüştür: “…Tasarı hazırlanırken yürürlükteki mal rejimi olan mal ayrılığının değiştirilmesi Komisyonda oybirliği ile benimsenmiştir.. İsviçre Medeni Kanununda kabul edilen –edinilmiş mallar katılma- rejiminin benimsenmesinin getireceği yararlar yanında tasfiyesinin adeta bir anonim şirketin tasfiyesinden karmaşık ve güç olması, aynı zamanda çok uzun sürede tamamlanabilmesi gibi sakıncaları gözönünde bulundurulduğunda, bu rejimin pek yararlı olamıyacağı sonucuna varılmıştır… Diğer taraftan, İsviçre’de uzun süre geçerli olan mal birliği rejimi 1988’de yürürlüğe giren edinilmiş mallara katılma rejimiyle büyük benzerlik gösterdiğinden yeni rejime geçiş İsviçreliler için zor olmamıştır. Oysa Türkiye’de 76 yıldır mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan, bu rejimden bir anda hiç alışık olunmayan bu yeni rejime geçmek İsviçre’deki gibi kolay olmayacaktır…” denilmiştir. [5]
Yukarıda MK. değişiklik Taslağında belirtildiği gibi, “edinilmiş mallara katılma” İsviçre’de 1984 yılında kabul edilerek 1988 yılında yürürlüğe girdiğinde eşlerin bu rejime uyum sağlaması kolay olmuştur. Çünkü, birçok kuralı uzun yıllar yasal mal rejimi olan “mal birliği” ile benzerlik görtermektedir. Örneğin, birlik malları her bir eşin “edinilmiş” ve “kişisel” mallarından oluşmaktaydı. Özetle İsviçre’de yeni yasal mal rejiminin alt yapısı hazırdı. Mal birliği rejiminin değiştirilme nedeni, bazı maddelerinde kadın erkek eşitliğine aykırı hükümler bulunmasıydı. Örneğin, birliğin malları üzerinde yönetim ve tasarruf yetkisi kocaya aitti; kocanın ölümü halinde mal rejimi tasfiyesinde kadına eşit pay değil de 1/3 pay veriliyordu. İsviçre’de eşitliğe aykırı bu kurallar değiştirilmiş ve “edinilmiş mallara katılma” yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. İşte bu durum Medeni Kanun Tasarısında da vurgulanmıştır. Bu nedenle, Tasarı Hazırlama Komisyonu tarafından düzenlenen “paylaşmalı mal ayrılığı” adlı bir mal rejimi Adalet Komisyonunda da kabul edilmiştir. Ancak, uzun tartışmalardan sonra TBMM Adalet Komisyonunda “tekriri müzakere” yolu ile önceki karar değiştirilmiş “edinilmiş mallara katılma” rejimi, yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir[6].
Aslında yıllardır özellikle kadınların yaşadığı mağduriyeti gidermesi beklenen edinilmiş mallara katılma kuralları, ne yazıkki Yürürlük K. 10. maddesinde ansızın yapılan bir değişiklik ile Tasarının gerekçesinde yer verilen amacına aykırı olarak mevcut evlilikleri evlilik tarihinden itibaren kapsamamıştır. TBMM görüşmeleri sırasında verilen bir önerge sonucu Yürürlük Kanunu 10. maddesinde yapılan değişiklik, eşleri “haydi notere gidelim mal rejimi sözleşmesi yapalım, 2002’den önceki malları eşit paylaşalım” demek durumu ile karşı karşıya bırakmıştır. Bunun mevcut evlilikleri olumsuz etkilemesi bir yana, “anlaşabilen eşler zaten paylaşabilirler”, ayrıca böyle bir mal rejimi sözleşmesi yapmalarına gerek kalmamalıydı. Amaç, anlaşamayan eşlerin sorununa kanun yoluyla çözüm getirilmesidir. Yaşam gerçeğiyle bağdaşmayan söz konusu 10. madde, 2002 öncesi evlilikler açısından kadınların uzun yıllardır var olan mağduriyetinin devamına yol açmış, yasanın değişiklik amacından uzaklaşmıştır.[7]
Kanun yürürlüğe girdikten sonra 2006 yılında Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılığı nedeniyle Fatih Aile Mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüştür.[8] Ancak Anayasa Mahkemesi, 18.9. 2008 tarihinde 2006/37-E. ve 2008 /141 K. sayılı kararıyla: “3.12.2001 günlü, 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, üç karşı oy ve OYÇOKLUĞUYLA karar vermiştir. [9]
O tarihlerdeki Meclis Tutanaklarında[10] görüleceği üzere, yasal mal rejimi uygulamasına ilişkin bölümler, hukuken tartışılmak yerine, dönemin koalisyon hükümetinde siyasi tartışma alanına çekilmiştir. Kamu düzenini ilgilendirdiği gerekçesiyle, eşlerin ancak yasanın yürürlüğe girişinden sonra edindikleri malları eşit paylaşabilecekleri kabul edilmiş, yasal mal rejiminde yapılan değişikliğin amacıyla bağdaşmayan bir sonuç doğurmuş, mevcut evliliklerdeki mağduriyetin devamına neden olmuştur.
Özellikle 2002 yılından önce evlenmiş ve MAL ORTAKLIĞI sözleşmesi yapmış olan eşlerin Yürürlük Kanunu 10. maddesinin 4. fıkrası gereğince “…mal ortaklığı rejiminin yasal mal rejimine dönüşmesi hâlinde, Türk Kanunu Medenîsinin ilgili mal rejiminin sona ermesine ilişkin hükümleri uygulanır” hükmünü kamu düzeni ile açıklamak mümkün değildir. İki eşin özgür iradesiyle evlilik birliği için yaptıkları seçimlik mal rejimi sözleşmesinin sona erdirilmek zorunda bırakılması, sözleşme yapma özgürlüğünü ihlal etmekte olup, kanımca bu fikra Anayasa Mahkemesi önüne geldiğinde iptal edilebilecektir. Nitekim, 10.madde/1. fıkrasında“Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tâbi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar” şeklindeki emredici hükmüne rağmen, aynı maddede eşlere bu defa bir yıl süre tanınarak özgür iradeleriyle bu süre içinde mal rejimi sözleşmesiyle yasal mal rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul edebilecekleri hakkı tanınmıştır. Bu açıdan eşlerin yaptığı bir mal ortaklığı sözleşmesi kanımca evlilik sona ermedikçe devam etmesi gerekmektedir. Bu nedenle 2002’den önce eşlerin özgür iradeleriyle yapmış oldukları seçimlik mal rejiminin sona erdirilmesi Anayasaya aykırı düşmektedir.
Mal rejiminin tasfiyesi davalarında Yürürlük Kanunu 10.maddesinin 2002 tarihli Türk Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden önce evli olanların 1.1.2002’de aralarındaki mal rejimi sözleşmesinin sona erdiği ve 2002 sonrası edinilmiş mallara katılmaya tabi oldukları yerel mahkeme ve Yargıtay kararlarında her defa ifade edilmiş ve edilmektedir.[11]
İsviçre Medeni Kanunundan tercüme yoluyla alınan yasal mal rejiminde kaynak Kanunda yer almayan bazı maddeler Türk Medeni Kanununa eklenmiştir. Örneğin; TMK. 236/f.II’de: zina veya hayata kast eden eşe boşanma halinde katılma alacağının hakim tarafından azaltılması veya kaldırılmasına karar verilmesi (İsv.MK. 215) ; TMK. 239. maddeye (İsv. MK: 218) katılma alacağının borçlu eş tarafından para yerine ayın olarak ödenebilmesi ilave edilmiştir.
Örneğin, mal ayrılığı rejimi sadece eşleri ilgilendirdiği halde, 1.1.2002’de yürürlüğe giren yeni yasal mal rejimi eşin ölümüyle sona ermesi halinde diğer aile bireylerini de etkilemektedir. Sağ kalan eşe miras paylaşımından önce mal rejiminin tasfiyesini talep hakkı tanınmıştır. Bir eşin ölümü halinde ilk evliliğinden olan çocukları ile son evliliğinden olan çocukları, eşit miras payı aldıkları halde bu mal rejiminin tasfiyesi dolayısiyle sonuçta sağ kalan eşin mirası sadece kendi çocuklarına kalacağından, ilk evlilikten olan çocuklar aleyhine bir durum ortaya çıkabilir. Bu durumu dikkate alanların, ayrı evliliklerden olan çocukları arasında herhangi bir haksızlığa yol açılmaması için tasarruf nisabı sınırları içinde önceki evliliğinden olan çocuklarına sağlığında veya vasiyetname yoluyla belli kazandırmalarda bulunması mümkündür.
- Seçimlik mal rejimleri
1926 tarihli yasada “Akdi Usul” başlığı altında düzenlenen seçimlik mal rejimleri:
- “Mal Ortaklığı” ve “Mal Birliği”dir.
- Ayrıca “Akdi Usulün Hakimin Hükmiyle Mal Ayrılığına İnkılabı” gereğince mal ayrılığına dönüştürme davası açma hakkı da tanınmıştır.
1926 tarihli Medeni Kanunumuzda eşlere evlenmeden önce veya sonra mal rejimini “mal ortaklığı veya mal birliğini” seçme olanağı tanınmasına rağmen, 76 yıllık uygulamada eşlerin bu seçimlik haklarını yok denecek kadar az sayıda kullandığı, yaklaşık bütün evliliklere yasal mal rejimi olan “mal ayrılığı”nın uygulanmış olduğu görülmüştür. Bu nedenle, yasal mal rejimi, seçimlik mal rejimlerine nazaran ülkemizde daha yaygın olarak uygulanmıştır.
2002’de yürürlüğe giren Medeni Kanunda seçimlik mal rejimleri
- mal ayrılığı,
- paylaşmalı mal ayrılığı,
- mal ortaklığı
şeklinde düzenlenmiştir.
Mal rejimi seçimi evlenmeden önce ve evlilik süresince noterde onaylama veya düzenleme şeklinde mal rejimi sözleşmesiyle seçilebilir. Evlenme başvurusu sırasında tarafların Evlendirme Memurluğu’na yazılı bildirimle yapılabilir.
Ayrıca yasada “olağanüstü mal rejimi” başlığı altında düzenlendiği gibi, eşlerden biri haklı nedenle Aile Mahkemesinden aralarında mevcut yasal mal rejiminin mal ayrılığına dönüştürülmesini talep edebilir (TMK. Md.206).
- Edinilmiş mallara katılma rejiminin temel özellikleri
- Diğer eşin rızasına bağlı işlemler ve 194., 196., 199. maddeler dışında, edinilmiş mallara katılma rejiminde mal ayrılığında olduğu gibi, malın maliki olan eş, malları üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir.
- Katılma alacağı nakdi tasfiye esasına tabidir.
- Katılma alacağı borçlusunun ayın olarak ödemeyi teklif etmesi ve ödemesi mümkündür. (TMK. md. 239/1)
- Yasal mal rejiminin tasfiyesi
Yasal mal rejiminin tasfiyesinde mal rejiminin başlangıç ve sona erme tarihlerinin belirlenmesi, eşlerin mallarının gerektiğinde yasada yazılı karinelerden yararlanarak türlerine göre ayrılması, mallar arasında varsa para hareketlerinin değer artış payı, denkleştirme veya eklenecek değerler açısından hesaplanması ve ödenmesi gereken katılma alacağı miktarının bulunması süreci izlenecektir.
Yasal mal rejiminin başlangıcı
- Yürürlük Kanunu 10. maddesine göre mevcut evliliklerde: 1 Ocak 2002 tarihi
- Evlenme ile: evlilik tarihi
- Eşler arasında var olan seçimlik mal rejimden vazgeçmeleri halinde Noterde sözleşmenin yapıldığı tarih.
Yasal mal rejiminin sona ermesi
- Eşin ölümüyle: Ölüm tarihi,
- Evliliğin iptal ve boşanma ile sona ermesi: davanın açıldığı tarih,
- Ölüm karinesi: ölümüne kesin gözüyle bakılan bir şekilde kaybolan eşin nüfus kütüğüne ölü kaydının düşüldüğü tarih,
- Başka bir mal rejiminin kabulüyle: Noterde sözleşmenin yapıldığı tarih,
- Hakim kararıyla mal ayrılığına dönüştürme: davanın açıldığı tarihte sona erer.
Yasal Mal Rejiminde Eşlerin Malları
- Edinilmiş Mallar (md. 219)
- Kişisel Mallar (md. 220; 221)
- Paylı Mülkiyet (md. 223/2; 226/2)
Yasal mal rejimi süresince eşlerin edindikleri malların karine olarak “Edinilmiş Mal” olduğu kabul edilir (md.222/3).
Mal rejiminin boşanma ile sona ermesi
“Mal rejimi tasfiyesi” davası boşanma kararının kesinleşmesinden sonra Aile Mahkemesinde nisbi harç yatırılarak açılır. Ancak, Yargıtay çok sayıda kararında boşanma davası ile birlikte mal rejimi tasfiyesinin de talep edilmiş olduğu hallerde, tasfiye davasını ayırıp “davanın görülebilirlik koşulu olmadığı” ancak “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması ilkesi açısından mahkemece yapılacak iş, taraflar arasındaki derdest boşanma davasına ilişkin sonucun beklenmesi, dava dosyasının bekletici mesele yapılması, boşanma davasının reddedilmesi halinde tasfiye davasının görülebilirlik koşulu gerçekleşmediği takdirde reddedilmesi, boşanmaya hükmedilmesi durumunda ise, hükmün kesinleşmesinin beklenilmesi ve tasfiye davasına devam edilmesi…” konusunda karar vermiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2012 tarih ve 2012/8-268 E., 2012/420 Karar sayılı kararı da bu yoldadır.[12]
Mal rejiminin eşin ölümü ile sona ermesi
Önce mal rejimi tasfiyesinin yapılması ve sağ kalan eş tasfiye sonucu tespit edilen katılma alacağını almasından sonra edinilmiş malların diğer yarısı ile ölenin kişisel mallarından oluşan tereke, mirasçılar arasında paylaşılacaktır. Sağ kalan eş, tereke üzerinden yasal miras payını da alacaktır.
Yargıtayın mal rejimi tasfiyesi sürecinde yol gösterci diğer bir kararında “boşanma davası açıldığı tarihten sonra yapılan taşınmaza ilişkin kredi borcu ödemeleri ile ilgili talepler genel mahkemelerde açılacak bir alacak davası niteliğindedir. Görevli mahkeme Aile Mahkemesi değildir.” denilmiştir.[13]
Yargıtay 8. HD.nin 11.04.2011 tarihli kararına göre “eşlerden her biri kişisel eşyalarını her zaman, mal rejiminin sona ermesinden önce veya sonra isteyebilir. Bu istek, mal rejiminin tasfiyesi halinde istenecek katkı payı, değer artış payı veya artık değere katılma alacağı olarak değerlendirilemez..”[14]
Yargıtay’ın görüş değiştirdiği konulardan örnekler:
Zamanaşımı konusunda
Yargıtay’ın yıllar içinde “zamanaşımı”na ilişkin kararlarında görüş değiştirdiği görülmektedir. Boşanma sonucu tasfiye davası açılması için öncelikle Yargıtay 2. Hukuk Dairesi mal rejimi tasfiye davalarının temyiz incelemesiyle görevli olduğu dönemde katılma alacağının bir alacak davası olması nedeniyle zamanaşımının Türk Borçlar Kanununun 146.maddesi (e. BK 125.md) gereğince 10 yıl olarak uygulanmasına karar verilmiştir.
Görev Yargıtay 8. Hukuk Dairesine geçtikten sonra, mal rejiminin boşanma ile sona ermesi halinde, kararın kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresini uygulamaya başlanmıştır.[15]
Katılma alacağı zamanaşımını tekrar 10 yıl olmasına karar verilen Hukuk Genel Kurul kararında, “Katılma alacağının niteliği itibariyle, eşler arasında bir alacak olduğu ve dolayısıyla boşanmanın bir fer’î olmadığı, zira boşanmanın fer’ileri; boşanma davası ile birlikte veya ayrı olarak açılan maddi-manevi tazminat(TMK m. 174/1-2) ve nafaka(TMK m. 175) gibi hususlardır. Belirtmek gerekir ki; TMK m. 178’in salt boşanmanın fer’î niteliğindeki tazminat ve nafakayı kapsadığı” madde gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına göre; “01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresi konusunda Türk Medeni Kanunu’nda ayrı bir hüküm bulunmadığına ve niteliği itibariyle hakkın bir alacak hakkı olduğunun açık olmasına göre, uygulanması gereken hükümler, TMK. m. 5 yollaması ile TBK. m. 146(eBK m. 125) uyarınca belirlenecektir. Anılan hükümde; “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir” düzenlemesi yer almaktadır. Şu halde, katılma alacağında zamanaşımı süresi TBK m. 146(eBK m. 125) uyarınca on(10) yıl olarak uygulanmalıdır.”
Boşanma kararının kesinleşmesinden sonra açılacak tasfiye davalarında zamanaşımı süresi 2013 yılından itibaren artık 10 yıl olarak uygulanmaktadır.[16]
Eşlerden birinin açtığı tasfiye davasında külli tasfiye yapılması konusu
Yargıtay önceki uygulamalarında “TMK 236/1 hükmüne dayanarak takas talebinde bulunulabilmesi için harcı yatırılarak açılmış bir davanın bulunması gerekir..” görüşündeydi. (Yargıtay 8. HD. E. 2010/953, K. 2148; Yargıtay kararları Dergisi C.37, S.1).
Ancak, Yargıtay mal rejimi davalarının niteliği, eşler arasındaki uyuşmazlıkların en seri bir şekilde ve en az masrafla usul ve yasaya uygun şekilde çözülmesi gerekliliği… nedeniyle görüş değişikliğine gitmiştir. Buna göre; “Harcı yatırılmış bir karşı dava olmasa dahi, külli (tam) tasfiyenin dikkate alınması gerektiğine karar vermiştir. Külli (tam) tasfiyenin yapılabilmesi için Yargıtay davalının takas talebinde bulunmuş olmasını aramaktadır. Külli tasfiyenin söz konusu olduğu durumlarda takas ve mahsubun Mahkemece değerlendirilmesi zorunlu” olduğu kabul edilmiştir.[17]
Şirket paylarına ilişkin tasfiye
Bir eşin kişisel malı olan Anonim Şirketteki payı da kişisel maldır. Şirketin tasfiyesi halinde, tasfiyede payına düşen kısmı, TMK 220/b.4 anlamında kişisel malın yerine geçen değer olması nedeniyle kişisel mal olarak kabul edilmelidir. Bu konuda bir tartışma yoktur.
Ancak, kişisel mal olan şirketin kar payı, kişisel malın geliri olup edinilmiş maldır.[18] Şirketlerde ayrılan kanuni yedek akçeler sermayenin yarısını aşmadıkça, sadece zararların kapatılmasına, işlerin, ekonominin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye, işsizliğin önüne geçmeye hizmet eder. Yedek akçe ayrılmasının amacı, şirketlerin devamlılığını ve gelişmesini, borçların zamanında ödenmesini sağlamak, iş hayatında belirsizliklerden doğan riski azaltmak, olası zararları karşılamaktır. Kişisel mal olan şirketin sermaye artırımında, ayrılmaları ve kullanılmaları kanun tarafından emredici olarak belirlenen kanuni yedek akçelerin sermayenin yarısını aşan kısmının kullanılması halinde, yeni çıkarılacak ödemesiz pay senetleri kişisel mal olarak kabul edilebilecek midir? Bu konuda kanuni yedek akçelerin yukarıda değindiğimiz işlevine bakmak gerekecektir. Özellikle ödemesiz payların mevcut paylardan bölünmüş bir değer olduğu ve mevcut payların değerlerini kural olarak, kendi değerleri kadar azalttığı gözönünde tutulursa, bir eşin kişisel malı olan anonim ortaklık payına iç kaynaklardan sermaye artırımı sonucu düşen ödemesiz payların edinilmiş mal olarak kabulü adil değildir.[19] Bu açıdan, konuyla ilgili açık bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç vardır.
Öneriler:
- Mal rejiminin ölümle sona ermesi halinde, veraset vergisi edinilmiş malların tasfiyesi yapıldıktan sonra tereke üzerinden alınmalı..
- Katılma alacağından vergi alınmaması konusunda Alman Hukukunda olduğu gibi açık bir düzenleme yapılmalı.
- Yasal mal rejimi yanında üç seçimlik mal rejimi olmasının neden ve sonuçları tartışılmalı, seçimlik mal rejimlerinden Mal Ortaklığı ve/veya paylaşmalı mal ayrılığı kanundan çıkarılmalı,
- Yasal mal rejiminde uygulaması belki de hiç mümkün olmayacak “eşlerin yasal mal rejimi içinde ayrıca mal rejimi sözleşmesiyle değişiklik yapmalarına yönelik maddeler” kaldırılmalı..
- 1926 tarihli MK. döneminde Mal Ortaklığı sözleşmesi yapan eşlerin hak kaybı önlenmeli, yeni Medeni Kanun döneminde de sözleşme geçerliliğini korunmalı. Yürürlük K. 10/ 5 bu yolda değiştirilmeli..
- Zamanaşımı için 1 yıl çok azdı, hak kaybına yol açıyordu, yanlıştan dönüldü, 10 yıl ise çok uzun. Zamanaşımı açısından mal rejimlerine özgü örneğin 3 yıl gibi bir düzenleme yapılmalı.
Olası bir mal rejimi değişikliği yapılması durumunda dikkate alınmasında yarar olabilecek birkaç hususa dikkat çekmek amacıyla yukarıda yer verilmiştir.
Sonuç olarak, edinilmiş mallara katılma rejiminin Meclise sunulan Medeni Kanun ve Yürürlük Kanunu Tasarılarından farklı bir şekilde kanunlaştığı, her ne kadar sonuçta 2002 sonrası için eşit paylaşımı sağlayacak bir mal rejimi olsa da, tasfiyesi süreci nedeniyle kanımca mal rejimi değişikliğinden beklenen yarar tam anlamıyla sağlanamamıştır.
Kaynakça
ACABEY, M. Beşir: Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Mal Grupları ve Eşlerin Paylı Mülkiyeti Altındaki Mallara İlişkin Düzenlemeler, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 9, Özel Sayı, 2007.
ACAR F; Aile Hukukumuzda Mal Rejimleri ve Eşin Yasal Miras Payı, 2. Bası, Ankara 2010.
Aile Mahkemelerinde 6100 sayılı Yasa uygulamaları, yayına hazırlayanlar MOROĞLU N./ YILMAZ M., İstanbul Barosu yayını, 2013.
ARAT N./ MOROĞLU N.; Medeni Kanun Değişikliği İçin Eşitliğin İzinde On Yıl, İKKB yayını 1999.
GENÇCAN Ö.U.; Mal Rejimleri, Ankara 2010.SARI S.; Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara katılma Rejimi, İstanbul 2007.
KILIÇOĞLU A., Medeni Kanunumuzun Getirdiği Yenilikler, genişletilmiş 2. Bası, Turhan Kitabevi,Ankara 2004.
MOROĞLU E.; Anonim Ortaklıklarda Sermaye Artırımı, 4. Bası, Onikilevha, İstanbul 2018.
MOROĞLU N, Medeni Kanunda Mal Rejimleri, 14 Soru-14 Cevap, Beta, İstanbul 2002, s. 7; 125.
ŞIPKA Ş./ÖZDOĞAN A., Eşler Arasındaki Malvarlığı Davaları, Onikilevha, İstanbul 2015.
ŞİMŞEK M.; Uygulamada Mal Rejimleri, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2012-99-1170
(erişim tarihi 26.11.2018).
Türk Medeni Kanunun Vazgeçilmez Özü, Eskiyen Sözü, İstanbul Barosu yayını, 1996.
[1]Türk Medeni Kanun 22.11.2001 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş, 8.12.2001’de Resmi Gazetede yayınlanmış ve çok kısa bir süre sonra henüz okunmasına bile fırsat olmadan 1.1.2002’de yürürlüğe girmiştir.
[2] ARAT N./ MOROĞLU N.; Medeni Kanun Değişikliği İçin Eşitliğin İzinde On Yıl, İKKB yayını 1999;
Türk Medeni Kanunun Vazgeçilmez özü, Eskiyen Sözü, İstanbul Barosu yayını, 1996.
[3] ACABEY, M. Beşir: Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Mal Grupları ve Eşlerin Paylı Mülkiyeti Altındaki Mallara İlişkin Düzenlemeler, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 9, Özel Sayı, 2007
[4] Ygt. 2. HD. 04.06.2007 tarih ve E. 2007/8774, K. 2007/9394
[5] Bkz. 17.2.1998’de açıklanan TMK değişiklik Taslağı ilk şekli.
[6] Yasal mal rejimine ilişkin tartışmalarla ilgili bkz. Kılıçoğlu A., Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, Ankara 2002, s. 5-8; Kılıçoğlu A., Medeni Kanunumuzun Getirdiği Yenilikler, genişletilmiş 2. Bası, Turhan Kitabevi,Ankara 2004, s. 180-185; Moroğlu Nazan, Medeni Kanunda Mal Rejimleri, 14 Soru-14 Cevap, Beta, İstanbul 2002, s. 7;125.
[7] 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun (R.G: Tarih:8/12/2001 Sayı:246007) B. Mal rejimleri Madde 10 – Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tâbi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar. ….Şu kadar ki eşler, yukarıdaki fıkralarda öngörülen bir yıllık süre içinde mal rejimi sözleşmesiyle yasal mal rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul edebilirler. (son fıkra)
[8] Fatih 2. Aile Mahkemesi, 23.02.2006 tarihli kararında “..Yasa koyucunun iradesi bu düzenleme ile bir eşitsizliği ortadan kaldırmaktır. 4722 sayılı yasanın 10.maddesiyle devam eden evliliklerde mal rejimi tasfiyesi adeta ikiye bölünerek 01.01.2002 tarihinden önce edinilen mallar için mal ayrılığı rejiminin,bu tarihten sonraki dönem için paylaşımlı mal rejiminin uygulanacağı ilkesi getirilerek tasfiye sürecinde Anayasanın 10.Maddesiyle belirlenen eşitlik ilkesine aykırı davranıldığı gibi adeta iki ayrı hukuk kuralının uygulanması yolunu da açmıştır. Tüm bu bilgiler işığında davacı yanın 4722 sayılı yasanın 10.maddesindeki düzenlemenin Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali istemi mahkemeizce ciddi görülerek 1982 Anayasası 152 maddesi ile 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Yasanın 28.maddesi gereği değerlendirilmesi için Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir..” gerekçesiyle 10. maddenin iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
[9] http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/8e799c07-ef66-4559-bcad-a5a27c42f57d?excludeGerekce=False&wordsOnly=False
[10]http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yil4/bas/b011m.htm; http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yil4/bas/b024m.htm ; http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yil4/bas/b027m.htm ; http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yil4/bas/b028m.htm
[11] YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’nun 17.04.2013 tarihli, 2013/8-375 Esas ve 2013/520 numaralı kararı: “…Taraflar 20.9.1990 tarihinde evlenmiş, 12.12.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.10.2008 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasında başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM.nin 170. m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar (4721 sayılı TMK.nun 225/2. m.) yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4721 sayılı TMK.nun 202.m).”
[12] Şıpka Ş./Özdoğan A., Eşler Arasındaki Malvarlığı Davaları, Onikilevha, İstanbul 2015, s.30.
[13] Yargıtay 8. HD.15.05.2014 tarih ve E.2013/11995, K. 2014/9746.
[14] Şimşek M.; Uygulamada Mal Rejimleri, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2012-99-1170
(erişim tarihi 26.11.2018).
[15] Yargıtay 8.HD, E.2010/802, K.3138, 10.06.2010 tarihli kararı, Yargıtay kararları Dergisi, C.37, S.3,s.425 vd.
[16] T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; E: 2013/8-375; K.: 2013/520.
[17] Yargıtay 8.HD 14.01.2014 tarih ve 2013/18697 E.; 2014/151K.; Şıpka/ Özdoğan, age. S. 316.
[18] Aile Mahkemelerinde 6100 sayılı Yasa uygulamaları, yayına hazırlayanlar Moroğlu N./ Yılmaz M., İstanbul Barosu yayını, 2013, s.69.
[19] MOROĞLU E.; Anonim Ortaklıklarda Sermaye Artırımı, 4. Bası, Onikilevha, İstanbul 2018, s. 217,263.