Aile Hukukunda Eşler Arası Eşitlik

Nazan Moroğlu, LL.M

MEF Ü. Hukuk F. Öğr. Görevlisi

Bu yazıda, 27 Mayıs 2022 tarihinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen değerli hocamız “Prof. Dr. Aysel Çelikel’e Saygı Günü” toplantısında sunduğum “Aile Hukukunda eşler arası eşitlik mücadelesi ve gelişmeler” ele alınmıştır. Konu üç başlık altında sunulmuştur: “1) 1926 tarihli devrim yasamız Medeni Kanun ile elde edilen kazanımlarımız; 2) yıllar içinde gelişen ihtiyaçlara uygun özellikle Aile Hukuku bölümünde değişiklik yapılması için kadın hukukçular ve kadın kuruluşlarınca verilen mücadeleler ile 3) 2002 yılında yürürlüğe giren Medeni Kanun’un getirdiği eşler arası eşit haklar.”

  1. Devrim Yasamız Medeni Kanun ve Kazanımlarımız

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu izleyen ilk on yılda ülkede çağdaş, uygar bir yaşam biçiminin yerleştirilmesi amaçlanmış ve bu amaca ulaşabilmek için eğitimde, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal yaşamda köklü devrimler yapılmış, hukuk kuralları da bu köklü değişime uygun olarak düzenlenmiştir. Hukuk devrimi ile din esaslarına dayalı hukuk sistemi terkedilmiş, yerine laik bir hukuk düzeni kurmak üzere Kara Avrupası hukuk sistemi benimsenmiştir.

Medeni Kanunlar, yurttaşların doğumundan başlayarak ölümünden sonrasına kadar özel yaşam ilişkilerini düzenleyen temel kanundur.  

17 Şubat 1926’da kabul edilen ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsi’nin Kişiler Hukuku, Miras Hukuku ve Eşya Hukuku bölümlerinde tüm yurttaşlar için eşit haklar sahip tanınmıştır. Aile Hukuku bölümü ise, 1900’lerin başındaki aile yapısı ve eşlerin konumları dikkate alınarak düzenlenmiş; örneğin “koca ailenin reisidir,” “evlilik birliğini temsil ve karar yetkisi kocaya aittir” ve “kadının soyadı”, “evli kadının çalışabilmesi için kocanın muvafakati”  hükümlerine yer verilmiştir.  Bu kurallar günümüz eşitlik anlayışına göre, kadınlara karşı ayrımcılık içermektedir. Ancak laik karakterli bir kanun olması nedeniyle, zaman içinde gelişen ihtiyaçlar dikkate alınarak değiştirilebilir. Bu bakımdan 1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu’nun benimsenmesi yoluyla kabul edilen Medeni Kanunumuz Türkiye’de kadın hakları açısından da bir devrim yasasıdır.

Medeni Kanunun kabulü ile erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi yerine tek eşlilik, kadın veya erkek eşin kanunda belirtilen nedenlere dayanarak boşanma davası açabilmesi ve mahkeme kararıyla boşanma usulü, mirastan erkek çocuğun tam pay, kız çocuğun yarı pay alması yerine kız ve erkek çocuklara eşit miras payı verilmesi kabul edilmiştir. Kanunda “evlenme yaşı” ve evlilik birliğinin “resmi nikah” ile kurulması kadın haklarının güvencesi olmuştur. Günümüzde de “evlenme yaşı” ve “resmi nikah” hükümlerinin kadınlar açısından, toplum açısından ve laik hukuk sistemi açısından önemi vurgulanmaktadır. Bu nedenle, Medeni Kanun’un “resmi nikah” kuralına Anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacını güden inkılap kanunlarının korunması başlığı altında yer verilmiştir (AY 174/4 md.).

1926 tarihli Türk Kanunu Medenîsi Genel Gerekçesinde de belirtildiği gibi laik karakterli bir devrim kanunudur. Mahmut Esat Bozkurt’un yazdığı genel gerekçede laik karakterli hukuk devriminin anlamı önemle vurgulanmıştır: “… insanlık yaşamı, her gün hatta her an esaslı değişikliklerle karşı karşıyadır. Bu değişiklikleri, bu yürüyüşü değişmez kurallar çevresinde saptamak mümkün değildir. Kanunları dine dayalı olan devletler kısa bir zaman sonra ülkenin ve ulusun ihtiyaç ve isteklerini karşılayamazlar. Yaşam yürür; ihtiyaçlar hızla değişir. Hukuk kuralları da bu gelişime uygun değiştirilmelidir.   Yüzyılımız uygarlığına mensup devletlerin ilk ayırıcı nitelikleri, din ile dünyayı ayrı görmektir

1950’lerden itibaren batıda birçok ülkede aile hukukunda, insan haklarının evrensel standartı olan eşitlik ilkesine uygun değişiklikler yapılmış, örneğin Almanya’da 1957 yılında çıkarılan yasa ile kadın ve erkek yurttaşlara eşit davranma ilkesi kabul edilmiştir (Gesetz über die Gleichberechtigung von Mann und Frau auf dem Gebiet des bürgerlichen Rechts).

  1. Aile Hukukunda “Eşler Arası Eşitlik” için mücadele

Türkiye’nin, 1979 tarihli Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini 1985 yılında onaylanmasının ardından öncelikle yasalarda yer alan ayrımcılıklar araştırılmıştır. Kadın hukukçular ve İstanbul Kadın Kuruluşları, Prof. Dr. Necla Arat ve Prof. Dr. Aysel Çelikel öncülüğünde kurulan İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmaları Merkezi koordinatörlüğünde, ilk olarak Medeni Kanunun Aile Hukuku bölümündeki ayrımcılıkların kaldırılması amacıyla imza kampanyası başlatmışlardır.

Eşit hak- eşit temsil”; “ailede demokrasi- toplumda demokrasi” çağrılarıyla başlatılan imza kampanyasında “eşit hak- eşit paylaşım” için mal rejimlerinde değişiklik talepleriyle 100 binden fazla imza toplanmıştır. Medeni Hukuk hocalarının desteğiyle hazırlanan “Yasal Mal Rejiminde Değişiklik Tasarı Taslağı” toplanan imzalarla birlikte TBMM Başkanlığına götürülmüştür.

1926 tarihli Medeni Kanunda yasal mal rejimi “mal ayrılığı” olarak kabul edilmiştir. Yasada eşlere evlenmeden önce veya sonra mal ortaklığı veya mal birliğini seçme olanağı tanınmıştır. Eşlere mal rejimi konusunda tanınan seçimlik hak 76 yıllık uygulamada yok denecek kadar az sayıda kullanılmış, yaklaşık bütün evliliklerde eşler yasal mal rejimine “mal ayrılığına” tabi olmuşlardır.

Kanunda evli bir kadının çalışabilmesi, kocanın muvafakatine bağlanmıştı. Bu hüküm 1992 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından eşitliğe aykırılık nedeniyle iptal edilene kadar yürürlükte kaldı. Mal ayrılığı rejiminde evlilik sona erdiğinde eşlerin malvarlığı paylaşımına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, mal ayrılığı rejiminin özellikle kadın eşin ekonomik açıdan mağduriyetine yol açtığı görülmekteydi. Nitekim, bu mağduriyeti kısmen de olsa önlemek amacıyla yargı kararlarıyla “katkı alacağı” adı altında kadın eşin bir alacak hakkı olabileceği kabul edilmiş, öğretide de bu uygulama desteklenmiştir. Mal ayrılığı rejimi açısından, ev içi emeğin maddi bir değeri bulunmuyordu. Bu nedenle, katkı payı talep edebilmek için kadının bir işte çalışmış olması ve katkının maddi ve somut olarak ispatlanması gerekliydi.

  1. Türk Medeni Kanununda eşler arası eşitlik

Aile Hukukunda kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılmasına yönelik düzenlemeleri de içeren Medeni Kanun Tasarısı 1998 yılında Meclise sunuldu. 4721 sayılı Türk Medeni 22 Kasım 2001 tarihinde kabul edildi, 9 Aralık 2001 tarihinde Resmi Gazetede yayınlandı ve 1 Ocak 2002’de yürürlüğe girdi.

1998 tarihli Medeni Kanun Tasarısı hazırlanırken en yoğun tartışmalardan biri yasal mal rejimi hakkında yapılmıştır. Özellikle yasal mal rejiminde değişiklik yapılmasını sağlamak için yıllardan beri yoğun çaba sarfeden kadın hukukçular ve kadın kuruluşları “mal ayrılığı” rejiminin yol açtığı mağduriyetin giderilmesini istemişlerdir.

Bilindiği gibi yeni Medeni Kanun Tasarısını hazırlayan Komisyon da, mal ayrılığı rejiminin uygulamada eşler arasında büyük haksızlıklara ve genellikle kadınların mağdur olmalarına yol açtığını dikkate almış ve eşlerin eşit haklara sahip olmaları ilkesi gereğince eşit paylaşıma dayalı bir mal rejimi düzenlenmesi gerektiğini kabul edilmiştir.

Medeni Kanun değişikliği için hazırlanan ve 17 Şubat 1998’de Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyuna açıklanan Tasarının ilk şeklinde bu hususa açık bir ifadeyle yer verilmiş ve alt komisyon tarafından hazırlanan paylaşmalı mal ayrılığı yasal mal rejimi olarak düzenlenmiştir. Hazırlık Komisyonu çalışmalarında Tasarı hazırlanırken yürürlükteki mal rejimi olan mal ayrılığının değiştirilmesi Komisyonda oybirliği ile benimsenmiştir: “….. İsviçre Medeni Kanununda kabul edilen –edinilmiş mallar katılma-  rejiminin benimsenmesinin getireceği yararlar yanında tasfiyesinin adeta bir anonim şirketin tasfiyesinden karmaşık ve güç olması, aynı zamanda çok uzun sürede tamamlanabilmesi gibi sakıncaları göz önünde bulundurulduğunda, bu rejimin amaca uygun  olamayacağı  sonucuna varılmıştır… Diğer taraftan, İsviçre’de 1906 yılından beri uygulanmakta olan yasal mal rejimi mal birliği 1988’de  yürürlüğe giren edinilmiş mallara katılma rejimiyle büyük benzerlik gösterdiğinden yeni rejime geçiş İsviçreliler için zor olmamıştır. Oysa Türkiye’de 76 yıldır mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan, bu rejimden bir anda hiç alışık olunmayan bu yeni rejime geçmek İsviçre’deki gibi kolay olmayacaktır…” denilmiştir.

Yukarıda Medeni Kanun değişiklik Tasarısı görüşmelerinde belirtildiği gibi, “edinilmiş mallara katılma” İsviçre’de 1984 yılında kabul edilerek 1988 yılında yürürlüğe girdiğinde, eşlerin bu rejime uyum sağlaması kolay olmuştur. Çünkü, 1906 tarihli Medeni Kanun’da yasal mal rejimi olan “mal birliği” ile edinilmiş mallara katılma rejiminin birçok kuralı benzerlik göstermektedir. Örneğin, mal birliğinde de, birlik malları her bir eşin “edinilmiş” ve “kişisel” mallarından oluşmaktaydı. İsviçre’de mal birliği rejiminin değiştirilme nedeni, birliğin malları üzerinde yönetim ve tasarruf yetkisinin kocaya ait olması; kocanın ölümü halinde mal rejimi tasfiyesinde kadına eşit pay değil de 1/3 pay verilmesi gibi, bazı maddelerinde kadın erkek eşitliğine aykırı hükümler bulunmasıydı. İsviçre’de eşitliğe aykırı bu kurallar değiştirilmiş ve “edinilmiş mallara katılma” yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Tutanaklarda görüldüğü gibi ileri sürülen bu görüşler, Medeni Kanun Tasarısı çalışmalarında açık ifadelerle vurgulanmıştır.

Bu nedenle, Tasarı Hazırlık Komisyonu tarafından düzenlenen “paylaşmalı mal ayrılığı” adlı mal rejimi Adalet Komisyonunda da yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir.  Ancak, uzun tartışmalardan sonra TBMM Adalet Komisyonunda “tekriri müzakere” istenmiş ve Tasarıda yer alan “paylaşmalı mal ayrılığının” yasal mal rejimi olarak kabulüne ilişkin Komisyonun önceki kararı değiştirilmiş ve “edinilmiş mallara katılma” rejimi, yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir.

Ayrıca, Yürürlük Kanunu Tasarısının mal rejimlerine ilişkin 10. maddesinde ise, mal ayrılığının yol açtığı mağduriyetin giderilmesi gerekçesiyle yasal mal rejimi “edinilmiş mallara katılmanın, mevcut evlilikleri evlilik tarihinden itibaren kapsayacağı hükmüne yer verilmişti.

Ancak, TBMM’de Yürürlük Kanunu 10. maddesi görüşülürken verilen bir önergenin kabul edilmesiyle “mevcut evlilikleri evlilik tarihinden itibaren kapsar” ibaresi çıkarılmış, “kanunun yürürlük tarihinden itibaren kapsar” şeklinde değiştirilmiştir. Yürürlük Kanunu bu şekliyle, 2002 öncesi mevcut evlilikler açısından mal rejimleri değişikliğinden beklenen amacı yerine getirememiştir.

O tarihlerdeki Meclis Tutanaklarında görüleceği üzere, yasal mal rejimi uygulamasına ilişkin bölümler, hukuken tartışılmak yerine, dönemin koalisyon hükümeti ve muhalefet arasında siyasi tartışma alanına çekilmiştir. Kamu düzenini ilgilendirdiği gerekçesiyle, eşlerin ancak yasanın yürürlüğe girmesinden sonra edindikleri malların eşit paylaşabileceği kabul edilmiş, bu durum mevcut evliliklerdeki mağduriyetin devamına neden olmuştur.

Nitekim bu mağduriyetin giderilmesi için, Yürürlük Kanunu 10. maddesi, 2006 yılında Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılığı nedeniyle Fatih Aile Mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüştür.  Ancak Anayasa Mahkemesi, 18.9.2008 tarihinde: “3.12.2001 günlü, 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, üç karşı oy ve oyçokluğuyla” karar vermiştir.    

Bu durum edinilmiş mallara katılma rejiminin Meclise sunulan Medeni Kanun ve Yürürlük Kanunu Tasarılarından farklı bir şekilde kanunlaşması nedeniyle, her ne kadar sonuçta 2002 sonrası için eşit paylaşımı sağlayacak bir mal rejimi olsa da, tasfiyesi süreci nedeniyle kanımca mal rejimi değişikliğinden beklenen yarar da tam anlamıyla sağlanamamıştır.

Medeni Kanunda en önemli değişiklikler Aile Hukukunda yapıldı.

4721 sayılı Medeni Kanunun evlilik birliğine ilişkin hükümlerinde “kadının soyadı” kuralı dışında eşler arası eşitlik ilkesine uygun düzenlemeler yapılmıştır. Aile içinde eşlere eşit haklar tanınmış. Eşit haklarla birlikte sorumluluklarda da eşitlik getirilmiştir:

*Evlenme yaşı: kadın ve erkek için eşit olarak 17 yaşın bitirilmesi koşuluna bağlandı. Olağanüstü durumlarda hâkim kararıyla evliliğe izin verilmesinde 16 yaşın bitirilmesi aranacak.  

* Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Evlilik birliğini beraberce yönetirler. Evlilik birliğin giderlerine emek ve malvarlıklarıyla katılırlar.

* Meslek ve iş seçiminde diğer eşin izni gerekli değildir (md. 192).

* Aile konutu konusunda yeni bir hüküm getirildi. Medeni Kanun’un 194’üncü maddesine göre, malın sahibi olan eşin, aile konutu ile ilgili her hangi bir hukuki işlem yapılabilmesi için diğer eşin açık rızasıyla aranacaktır.

* Velayette eşit haklar getirildi.

* Yoksulluk nafakasında eşit sorumluluk getirildi. 1926 tarihli Medeni Kanunda kadından nafaka istenebilmesi için “kadının hal-i refahta bulunması” yani ekonomik açıdan daha iyi durumda bulunması koşulu aranırdı. Yoksulluk nafakası talebi ve kaldırılması koşulları MK 175 ve 176. maddelerde düzenlendi.

* Kadının soyadı maddesi 1997 yılında değiştirilen şekliyle yeni kanuna aynen alındı. Buna göre kadın evlendiğinde kocasının soyadını almakla beraber evlenmeden önceki soyadını da birlikte kullanabilecek. Ancak uygulamada CEDAW’a ve Anayasa 10. Md.ye dayanarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunan kadınların evlilikleri süresince sadece evlilik öncesi soyadını taşıma talepleri kabul edilmektedir. Bu kararlar sadece dava açan kadınlar hakkında uygulanmaktadır.

Mal rejimlerinde yeni düzenleme:

2002’de yürürlüğe giren Türk Medeni Kanununda eşlerin mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı veya mal ortaklığı seçimlik mal rejimlerinden birini seçmedikleri takdirde, yasal mal rejimiedinilmiş mallara katılma” rejimine tabi olacakları düzenlenmiştir.

Boşanma veya eşlerden birinin ölümü ile evlilik sona erdiğinde edinilen malların eşit paylaşılması kabul edildi.

Mal rejiminin boşanma ile sona ermesi

“Mal rejimi tasfiyesi” davasının boşanma kararının kesinleşmesinden sonra Aile Mahkemesinde nisbi harç yatırılarak açılacağı esas olarak kabul edildi. Ancak, Yargıtay çok sayıda kararında boşanma davası ile birlikte mal rejimi tasfiyesinin de talep edilmiş olduğu hallerde, tasfiye davasını ayırıp “davanın görülebilirlik koşulu olmadığı” ancak “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması ilkesi açısından mahkemece yapılacak iş, taraflar arasındaki derdest boşanma davasına ilişkin sonucun beklenmesi, dava dosyasının bekletici mesele yapılması, boşanma davasının reddedilmesi halinde tasfiye davasının görülebilirlik koşulu gerçekleşmediği ve reddedilmesi, boşanmaya hükmedilmesi durumunda ise, hükmün kesinleşmesinin beklenilmesi ve tasfiye davasına devam edilmesi…” konusunda karar vermiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2012 tarih ve 2012/8-268 E., 2012/420 Karar sayılı kararı da bu yoldadır.   

Mal rejiminin eşin ölümü ile sona ermesi

Önce mal rejimi tasfiyesinin yapılması ve sağ kalan eş tasfiye sonucu tespit edilen katılma alacağını almasından sonra edinilmiş malların diğer yarısı ile ölenin kişisel mallarından oluşan tereke, mirasçılar arasında miras hukukuna göre paylaşılacaktır. Sağ kalan eş, tereke üzerinden yasal miras payını da alacaktır.

          Kadınlar, Medeni Kanuna Sahip Çıkmaya Devam Ediyor…

Son yıllarda, kadını sadece anne rolü ile sınırlayan, kadını birey olarak görmeyen ve Medeni Kanunu yok sayan anlayışın devletin her kademesinde dile getirilmesi karşısında kadın hukukçular ve kadın kuruluşları eşitlik mücadelesini kararlılıkla sürdürüyorlar.

Uygulamada Medeni Kanun’daki evlilik yaşı, resmi nikah, tek eşlilik gibi laik hukukun güvencesi olan kuralların yok sayılması karşısında İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği 2014 yılında bu geri gidiş girişimlerine dikkat çekmek üzere ülke çapında imza kampanyası açılmış ve bir milyondan fazla imza toplanmıştır.

İmza kampanyasının haklılığı, Anayasa Mahkemesi’nin 27.5.2015 tarihli kararıyla “dini nikahın ancak resmi nikahtan sonra yapılabileceği, aksi durumun suç oluşturacağına ilişkin” Türk Ceza Kanunu 230/5. maddesini iptal etmesiyle bir kez daha kanıtlanmıştır (AYM E. 2014/36, K. 2015/51 kararı).

 Ayrıca, 7 Ekim 2017 tarihinde Nüfus Hizmetleri Kanununda yapılan değişiklikle “Müftülere resmi nikâh yetkisi” verilmesi ve kamu hizmetinin sadece bir inanca yönelik düzenlenmesi nedeniyle laiklik ilkesi ihlal edilmiştir. Müftülere resmi nikah yetkisi verilmesiyle, yurttaşlara dine dayalı ayrımcılık yapılmış, Medeni Kanun’un laik hukuk ve hukuk birliği işlevi göz ardı edilmiştir.

Sonuç olarak, ailede eşitlik ve demokrasi mücadelesinde önemli bir yeri olan Medeni Kanunumuza sahip çıkmak, kazanılmış haklardan geri adım girişimlerini önlemek için kadınların ülke çapında çalışmalarının devam ettiğini paylaşmak isterim. Değerli hocam Prof. Dr. Aysel Çelikel’e sevgi ve saygılarımla.

Kaynakça

ACABEY, M. Beşir: Teorik ve Pratik Yönleriyle Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, Turhan yayınevi, 2020.

ACAR F; Aile Hukukumuzda Mal Rejimleri ve Eşin Yasal Miras Payı, 2. Bası, Ankara 2010.

Aile Mahkemelerinde 6100 sayılı Yasa uygulamaları, yayına hazırlayanlar MOROĞLU N./ YILMAZ M., İstanbul Barosu yayını, 2013.

ARAT N./ MOROĞLU N.; Medeni Kanun Değişikliği İçin Eşitliğin İzinde On Yıl, İKKB yayını 1999.

GENÇCAN Ö.U.; Mal Rejimleri Hukuku, Yetkin yayınları, Ankara 2022.

GESETZ ÜBER DİE GLEİCHBERECHTİGUNG von Mann und Frau auf dem Gebiet des bürgerlichen Rechts; https://www.bundestag.de/dokumente/textarchiv/2022/kw17-kalenderblatt-gleichberechtigungsgesetz-504286 (erişim 12 Kasım 2022)

KILIÇOĞLU A., Katkı – Katılma Alacağı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2021; Medeni Kanunumuzun Getirdiği Yenilikler, genişletilmiş 2. Bası, Turhan Kitabevi,Ankara 2004.

MOROĞLU E.; Anonim Ortaklıklarda Sermaye Artırımı, 4. Bası, Onikilevha, İstanbul 2018.

MOROĞLU Nazan, Yargıtay Kararları Işığında Eşlerararası Yasal Mal Rejimi; Yargıtay Kararları Işığında Güncel Medeni Hukuk Problemleri Sempozyum Tebliğleri yay. haz. CİHAN Ali Hulki / TUZCUOĞLU Tuğçe, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul 2019.

MOROĞLU N, Medeni Kanunda Mal Rejimleri, 14 Soru-14 Cevap, Beta, İstanbul 2002.

SARI S.; Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara katılma Rejimi, İstanbul 2007.

ŞIPKA Ş./ÖZDOĞAN A., Eşler Arasındaki Malvarlığı Davaları, Onikilevha, İstanbul 2017.

ŞİMŞEK M.; Uygulamada Mal Rejimleri, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2012-99-1170(erişim tarihi 26.11.2021).

Türk Medeni Kanunun Vazgeçilmez Özü, Eskiyen Sözü, İstanbul Barosu yayını, 1996.

ULUÇ, Y.; Mal Rejimleri ve Tasfiyesi, Yetkin Yayınları, Ankara, 2014.

Prof. Dr. Aysel ÇELİKEL’ e Saygı Günü 

Önceki İçerikHabitat II ve İstanbul Ruhu
Sonraki İçerikTürk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğünün 20. Yılında Aile Hukukuna İlişkin Güncel Meseleler Sempozyumu