Cumhuriyet Fazilettir
Nazan Moroğlu
Türkiye’de “egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” kuralını devlet yönetimine yerleştiren, demokrasinin, eşit yurttaşlık ve kadın erkek eşitliğinin yolunu açan Cumhuriyetimizin ilanının 99. yıl dönümü.
Mustafa Kemal’in önderliğinde milletin bağımsızlığını ve vatanın bütünlüğünü sağlamak kararlılığıyla emperyalist güçlere karşı başlatılan Ulusal Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanmasının ardından 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması imzalanmıştır. Lozan bir eşitlik belgesidir, diğer devletlerle eşit konumda bir müzakere süreci yürütülmesinde ısrarlı olunmuş ve Barış antlaşması bu şartlarla imzalanmıştır. Lozan siyasal, ticari, mali, ekonomik açıdan bir bağımsızlık belgesidir. Türkiye’yi bağımsız bir devlet olarak tanıyan ve bunu uluslararası alanda tescil eden bu antlaşmanın imzalanmasından üç ay sonra, Cumhuriyet ilan edilmiştir.
29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilânı ile “egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” kuralı, devlet yönetiminde, en belirgin şekliyle yerini almış ve demokrasiye giden yol daha aydınlık olarak çizilmiştir.
Cumhuriyet Devrimleri
Cumhuriyetimizin kuruluşunu izleyen ilk on yılda yapılan devrimlerle, devletin laik hukuk temelinde yapılandırılması ve toplumun her alanda çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılması hedeflenmiştir. Bu amacı gerçekleştirmek üzere çıkarılan devrim yasalarıyla eğitim birliği, toplumsal ve ekonomik kalkınma başta olmak üzere yaşamın her alanında çağdaş dünyaya uyum sağlamanın temelleri atılmıştır. Devrim yasaları, dinsel kurallar yerine aklın ve bilimin eseri olan, günün ihtiyaçlarına uygun değişikliklerin yapılabileceği hukuk sistemine dayandırılmıştır. İşte bu nedenle, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren laik karakterli devrimler birbiri ardına kenetlenen halkalar şeklinde çıkarılmıştır.
1925’de Tevhidi Tedrisat Kanunu kabulü edilmiş, halifelik kaldırılmış, medreseler kapatılmış, 1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiş, 1928’de Arap harfleri kaldırılmış Latin alfabesi kullanılmaya başlanmış, Anayasa’dan dinsel ifadelerin kaldırılmış, 1934 yılında kadınlara milletvekili seçme seçilme hakkı verilmiş ve 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasa’da laiklik ilkesine yer verilerek devrim halkalarının kilit noktası konulmuştur.
Cumhuriyet Fazilettir
Atatürk, “saltanatın korkuya, Cumhuriyetin fazilete” dayandığını ifade etmiş ve saltanatın toplumsal eşitsizlik, Cumhuriyetin ise eşitlik, kadın erkek eşitliği, fırsat eşitliği demek olduğunu vurgulamıştır.
Cumhuriyet aynı zamanda bir kadın devrimidir
Atatürk devrimlerinin yaşama geçirilmesinin her aşamasında kadınların katılımına özen gösterilmiştir. Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi olarak benimsenmiş olan kadın erkek eşitliği günümüzde demokrasinin ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin temel kriteri olarak kabul edilmektedir.
Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren halka yaptığı konuşmalarında “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınların her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlar ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir” ifadeleriyle kadınların güçlenmesinin önemini vurgulamıştır.
Cumhuriyetle başlayan büyük toplumsal dönüşümün temel ekseni “kadın erkek eşitliği” olmuştur. Henüz “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi-1948”; “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi-1979” gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığı bir dönemde, Türkiye’de kadınlara siyasi haklar tanınmıştır. Atatürk’ün önderliğinde doğrudan kadın haklarına yönelik yapılan devrimlerle demokratikleşme yolunda kararlı adımlar atılmaya başlanmıştır.
Eğitimde eşit haklar:
3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülkede eğitim ve öğretimde birlik ilkesi esas alınmıştır. 20 Nisan 1924 tarihli (Teşkilâtı Esasiye Kanunu) Anayasamızın 87. maddesinde “İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi Devlet mekteplerinde meccanidir” denilerek kadın ve erkek herkes için temel eğitimin zorunlu Anayasal bir görev olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Yurttaş olarak eşit haklar:
17 Şubat 1926 da kabul edilen Medeni Kanun, hukuk devrimi denilince ilk akla gelen yasadır. Özellikle Aile Hukuku bölümüyle köklü bir hukuk reformu yaşama geçirilmiştir. Kadınlar, evlenme, boşanma, mal varlığı, miras gibi özel yaşamlarına ilişkin haklar açısından erkeklerle eşit konuma getirilmişlerdir. Medeni Kanunumuz laik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir.
Çalışma yaşamında eşit haklar:
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kadınların meslek sahibi olması teşvik edilmiştir. 1927 yılında çıkarılan ve 15 yıl yürürlükte kalan Teşvik-i Sanayi Kanunu kapsamına giren kuruluşlarda kadınların çalışması özendirilmiştir. 1930 yılında doğum izni düzenlenmiş, 8 Haziran 1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma esasları benimsenmiştir.
Siyasette eşit haklar:
Kadınlar, 3 Nisan 1930’da 1580 sayılı yasa ile belediyelere; 26 Ekim 1933’de 2349 sayılı kanunla da muhtarlık ve ihtiyar heyetine seçilme ve seçme hakkına sahip olmuşlardır.
1924 Anayasasında milletvekili seçme ve seçilme hakkı sadece erkeklere tanınmıştı. 5 Aralık 1934 tarihinde Anayasa’nın 10. ve 11. maddelerinde yapılan değişiklikle kadınlara da milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Anayasa’da yapılan değişikliklerine uygun olarak İntihab-ı Mebusan Kanunu’nda da (Milletvekili Seçimi Kanunu’nda) yine aynı tarihte değişiklik yapılmış ve anayasayla tanınan eşit haklara seçim kanununda da yer verilmiştir. Hem Anayasa değişikliği hem Seçim kanunundaki değişikliğin 11 Aralık 1934 tarihli Resmi Gazetede birlikte ilan edilmesi, Cumhuriyet devrimleriyle kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesindeki kararlılığı yansıtan çok önemli bir örneğidir. Günümüzde iktidar tarafından dile getirilen kadının “en önemli kariyeri anneliktir” “kadın erkek eşitliği fıtratında yok” gibi sözlerin giderek kanun değişikliğiyle Cumhuriyet kazanımlarından geriye gidişe yol açmakta olması kaygı vericidir.
https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/2877.pdf
Kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkını ilk kez kullandığı 1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçilmiştir. Henüz pozitif ayrımcılık ya da siyasette cinsiyet kotası kavramlarının (CEDAW 4.md özel önlemlerin) dünya gündeminde olmadığı yıllarda 18 kadın milletvekili TBMM’de yer almıştır. Türkiye parlamentoda kadın oranıyla dünya sıralamasında ikinci sırada yer almıştı.
Laiklik ilkesi- Demokrasinin güvencesi
10 Nisan 1928 tarihinde 1924 Anayasası 2. maddesinin “Türkiye Devletinin dini, Dini İslamdır” hükmünde değişiklik yapılmış ve yurttaşlara dine dayalı ayrımcılık yapılmasını önlemek üzere anayasal temel oluşturulmuştur. Bu değişiklikle hukuk devrimiyle hedeflenen laiklik ilkesine ilk adım atılmıştır.
5 Şubat 1937 tarihinde 1924 Anayasasında yapılan değişiklikle, kadın haklarının da güvencesi olan “laiklik” ilkesine yer verilmiş, Anayasanın 2. maddesi “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir” şeklinde düzenlenmiştir.
Laik hukuk düzeninin en temel özelliği, hukuk kuralların yaşamın akışı içinde gelişen ve değişen gereksinimleri karşılamak üzere değiştirilebilir olmasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde birbiri ardına çıkarılan devrim yasalarıyla tüm yurttaşlar için haklar tanınırken devrim yasalarından seçme-seçilme hakkında olduğu gibi bazıları doğrudan kadınlara haklar verilmesine yöneliktir. Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kadının sosyal, ekonomik ve siyasal konumunu iyileştirici uygulamaları başlatmış ve halka yaptığı konuşmalarında kadınların güçlenmesinin önemini vurgulamıştır: “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.”
Kadın Erkek Eşitliği Demokrasinin Temel Kriteridir
Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi olan kadın erkek eşitliği aynı zamanda demokrasinin temel kriteridir.
Ancak, günümüzde yasalarda ve uluslararası sözleşmelerde yapılan düzenlemelerle kadınlar eşit haklara sahip olsalar da, bu hakları kullanmada engellerle karşılaşmaktadır.
Bu nedenle, Anayasamızın 10. maddesinde 2004 ve 2010 yıllarında yapılan değişikliklerle “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Devletin kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla alacağı tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanmaz” fıkrası eklenerek devlete, demokrasinin temel kriteri olan kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesi yükümlüğü verilmiştir.
Cumhuriyetimizin 99. Yılında, nüfusun yarısı olan kadınların büyük çoğunluğunun ailede ve toplumsal yaşamda ayrımcılığa uğradığına, 2022 yılında ülkemizde halen 1 milyon 632 bin kadının okuryazar olmadığına; istihdamda, karar mekanizmalarında ve siyasette eşit temsilin sağlanamadığına; kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin arttığına ve faillere caydırıcı cezalar verilmediğine; kadınların Cumhuriyet devrimleriyle kazanılmış haklarından geriye gidişe dikkat çekerek, aşağıda özetle değinilen sorunların çözümlenmesi ve gerekli önlemlerin acilen alınması için;
- Kadınların temel sorunu olan eğitim konusunda toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı kararlı bir devlet politikası uygulanmasını; kız çocuklarının eğitime devamına engel oluşturan 4+4+4 kesintili eğitim sisteminden vazgeçilmesini; yeniden zorunlu kesintisiz temel eğitime dönülmesini;
- Eğitim sistemlerinin özgür bireylerin yetiştirilmesi amacıyla laik bilimsel temele dayandırılmasını;
- Evlilik yaşının uygulanmasını, çocuk evliklerinin önlenmesini;
- Her üç kadından birinin şiddetin her türüne maruz kaldığı, kadın cinayetlerinin arttığı ülkemizde, öncelikle 19 Mart 2021 tarihinde 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla, tek kişinin imzasıyla bir gece yarısı Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedildiği açıklanan İstanbul Sözleşmesinin acilen yeniden yürürlüğe konulmasını;
- Yerel yönetimlerde % 3; TBMM’de % 17 olan temsil oranının artırılmasını, gerçek demokrasiye ulaşılması için Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve parti tüzüklerinde cinsiyet kotası konularak özel önlemler alınmasını;
- Atatürk ilke ve devrimleriyle kazanılmış ve zaman içinde gelişen koşullara uygun düzenlenmiş yasal haklardan geriye gidiş girişimlerine son verilmesini;
- kadın sorunlarına çözüm üretmek üzere 2011 yılında bir haklı gerekçesi olmadan kaldırılan Kadın Bakanlığının yeniden kurulmasını;
- TBMM’nin kanunla onayladığı uluslararası sözleşmeden hukuken yok hükmünde de olsa tek kişinin imzası ile geri çekilmenin meşru gösterilmesine yol açan partili Cumhurbaşkanlığı rejiminin kaldırılmasını, Cumhuriyetin kuruluş temeli olan ulusal egemenliğe dayalı parlamenter sistemin yeniden tesis edilmesini,
- Cumhuriyetimizin 100. Yılına giderken kurucu değerlerin laiklik ve demokrasinin yok sayılmasına yönelik her türlü girişimden vazgeçilmesi gerektiğini vurgulamak isterim.
Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde ulusal egemenlik temelinde kurulan Cumhuriyetimizin kurucu değerlerini korumak kadın erkek tüm yurttaşların görevidir.
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun
Nazan Moroğlu
MEF Ü. Hukuk F. Öğretim Görevlisi
İKKB Koordinatörü