Mustafa Kemal’in önderliğinde emperyalist güçlere karşı verilen tam bağımsızlık mücadelesinin zaferle sonuçlanmasının ardından, 96 yıl önce 29 Ekim tarihinde kuruluşu ilan edilen Cumhuriyetimiz, ulusal egemenlik temeline dayandırılmıştır.

Cumhuriyetimizin  ilk yıllarında yapılan devrimlerle toplumun her alanda çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılması ve devletin laik hukuk temelinde yapılandırılması hedeflenmiştir. Atatürk devrimlerinin yaşama geçirilmesinin her aşamasında kadınların katılımına özen gösterilmiştir. Günümüzde demokrasinin temel kriteri olan kadın erkek eşitliği, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi  olarak kabul edilmiştir.

Cumhuriyet aynı zamanda bir kadın devrimidir.

Cumhuriyetle başlayan büyük toplumsal dönüşümün temel ekseni “kadın erkek eşitliği” olmuştur.  Henüz “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”; “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi CEDAW” gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığını bir dönemde, Türkiye’de kadınlara siyasi haklar tanınmıştır. Atatürk’ün önderliğinde doğrudan kadın haklarına yönelik yapılan devrimlerle demokratikleşme yolunda kararlı adımlar atılmaya başlanmıştır.

Eğitimde eşit haklar:

3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülkede eğitim ve öğretimde birlik ilkesi esas alınmıştır. 20 Nisan 1924 tarihli (Teşkilâtı Esasiye Kanunu) Anayasamızın 87. maddesinde “İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi Devlet mekteplerinde meccanidir” denilerek kadın ve erkek herkes için temel eğitimin zorunlu Anayasal bir görev olduğu hükmüne yer verilmiştir.

Yurttaş olarak eşit haklar:

1926 yılında Medeni Kanunun kabulüyle kadınlar, evlenme, boşanma, mal varlığı, miras gibi özel yaşamlarına ilişkin haklarda erkeklerle eşit konuma getirilmişlerdir. Örneğin, Medeni Kanunla “erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi yerine “tek eşlilik” ve  “resmi nikah”; erkeğin “boş ol” demesiyle boşanma yerine “hakim kararıyla boşanma”, kız ve erkek çocuklara “eşit miras payı” kabul edilmiştir.

Çalışma yaşamında eşit haklar:

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kadınların meslek sahibi olması teşvik edilmiştir. Örneğin 1927 yılında çıkarılan ve 15 yıl yürürlükte kalan Teşvik-i Sanayi Kanunu kapsamına giren kuruluşlarda kadınların çalışması özendirilmiştir. 1930 yılında doğum izni düzenlenmiş, 8 Haziran  1936’da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma esasları benimsenmiştir. 1945 yılında 4772 sayılı yasa ile “analık sigortası ile doğum yardımı” hakları tanınmıştır.

Siyasette eşit haklar

Kadınlar, 3 Nisan 1930’da belediyelere; 1933’de muhtarlık ve ihtiyar heyetine seçilme ve seçme hakkına sahip olmuşlardır. Sadece erkeklere tanınan milletvekili seçme hakkı, 1924 Anayasasının 10. ve 11. maddesinde 5 Aralık 1934 tarihinde yapılan değişiklikle kadınlara da tanınmıştır. Anayasa’nın söz konusu 10. ve 11. maddeleri değişikliklerine uygun olarak İntihab-ı Mebusan Kanunu’nda (Milletvekili Seçimi Kanunu’nda) yine aynı tarihte değişiklik yapılmış ve anayasayla tanınan eşit haklara seçim kanununda da yer verilmiştir. Hem Anayasa değişikliği hem Seçim kanunundaki değişikliğin 11 Aralık 1934 tarihli Resmi Gazetede birlikte ilan edilmesi, kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesindeki kararlılığın çok değerli bir örneğidir.

Laiklik ilkesi kadın haklarının güvencesi

1924 Anayasası 2. maddesinde “Türkiye Devletinin dini, Dini İslamdır” hükmü 10 Nisan 1928 tarihinde Anayasada yapılan değişiklikle çıkarılmış ve hukuk devrimine temel oluşturması hedeflenen laiklik ilkesine ilk adım atılmıştır. Bu değişiklikle, Anayasa’nın 88. maddesinde yer alan “Türkiye’de din ve ırk ayırd edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese <’Türk’ denir” hükmüne de uyum sağlanmış ve yurttaşlara dine dayalı ayrımcılık yapılmasını önlemek üzere anayasal temel oluşturulmuştur.

5 Şubat 1937 tarihinde yapılan değişiklikle, kadın haklarının da güvencesi olan “laiklik” ilkesine yer verilmiş, 1924 Anayasasının 2. maddesi “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir” şeklinde düzenlenmiştir.

Günümüzde ise, her ne kadar yasalarda eşit haklar tanınmış ve kadın erkek eşitliğine yönelik uluslararası sözleşmeler onaylanarak taahhüt altına girilmişse de, ülkemizde hukukun, laikliğin çok yönlü gözardı edildiğine tanık oluyoruz. Özellikle kadını birey olarak görmeyen yönetimin uygulamaları karşısında Cumhuriyetimizin aydınlığını yeniden yaşatmak için mücadeleye devam diyoruz…

 

Av. Nazan Moroğlu

İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı

 

Önceki İçerikGelişmemek Gerilemektir!
Sonraki İçerikCumhuriyet Bayramımızı Kutluyoruz