Devrim Yasamız Medeni Kanun 98 Yaşında

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde  başlatılan devrim hareketinin hukuk alanında kazandırdığı Medeni Kanun (Türk Kanun-u Medenisi) başta olmak üzere yaşamın her alanını kapsayan devrim yasaları, Türkiye’de çağdaş demokrasinin gelişmesinin temel taşlarını oluşturmuştur.

4 Ekim 1926 tarihinde devrim yasamız Medeni Kanunun yürürlüğe girmesiyle laik hukuk, hukuk birliği, eşitlik ve kadın erkek eşitliği yolunda önemli toplumsal dönüşüm başlamıştır. Bilindiği gibi, 1924 tarihli Teşkilâtı Esasiye Kanununda (Anayasa’da) “Türkiye Devletinin dini, Dini İslâm’dır” kuralı yer almasına rağmen, Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan Hukuk Devrimi ile laik nitelikli devrim yasaları TBMM’de birbiri ardına  kabul edilerek, dine dayalı hukuk sisteminin terkedilmesi ve yerine laik hukuk sistemi kurulması amaçlanmıştır. 1928 yılında Anayasa’da yapılan değişiklikle laiklik yolunda ilk adım atılmış “devletin dini İslamdıribaresi kaldırılmıştır. 5 Şubat 1937 tarihinde de Anayasa’da Cumhuriyetimizin temel nitelikleri arasında laiklik ilkesine yer verilmiştir. Laiklik ilkesi, 1961 ve 1982 Anayasalarımızın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez temel ilkesidir.

Bu yazıda, Cumhuriyet dönemi hukuk devriminin ilk akla gelen yasası olan Türk Kanunu Medenisi ile elde edilen kazanımlar ele alınacak; 1985 sonrası yaşanan gelişmelere ve son yıllarda Medeni Kanunun göz ardı edilmesine yol açan yasa değişikliklerine değinilecektir.

Devrim Yasamız Medeni Kanunun Getirdikleri

98 yıl önce 17 Şubat 1926’da kabul edilen ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinde kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku ve eşya hukuku bölümleriyle, yurttaşların doğumundan öncesinden ölümünden sonrasına kadar özel yaşam ilişkilerinin düzenlenmiştir.

İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak hazırlanan Türk Kanunu Medenîsinin özellikle Aile Hukuku bölümüyle laik hukuk sistemine dayanan köklü bir hukuk devrimi yaşama geçirilmiştir.

Medeni Kanun aynı zamanda bir kadın devrimidir. Medeni Kanunumuzun kazandırdığı en önemli yeniliklerden biri kadın erkek eşitliğini getirmiş olmasıdır. Kanunun 8. maddesinde “Her şahıs, medeni haklardan istifade eder. Binaenaleyh kanun dairesinde haklara ve borçlara ehil olmakta herkes müsavidir” denilerek medeni haklara sahip olma konusunda eşitlik açık bir şekilde vurgulanmıştır.

1926 tarihli devrim yasamız Medeni Kanun ile

“-tek eşlilik; resmî nikâh zorunluluğu, “evlenme kağıdı (aile cüzdanı) ibraz edilmeden, dini merasim yapılmasının yasak olduğu; erkeğin “boş ol” demesi ile değil, mahkeme kararı ile boşanma;evlenme yaşı; –çocuğun dini eğitimini belirleme hakkının ana ve babaya ait olduğu; ana ve babanın bu konudaki haklarını sınırlayacak her türlü sözleşmenin geçersiz olduğu;  –kız ve erkek çocukların mirasta eşit pay hakkı sahibi oldukları” kabul edilmiştir.

Devrim Yasamız Medeni Kanun, laik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir

Medeni Kanunun Genel Gerekçesinde, kanunun laik hukuk sistemine dayandığına ve  aynı zamanda ülkede hukuk birliğinin yaşama geçmesini sağladığına ayrıntılı olarak yer verilmiştir:

“… insanlık yaşamı, her gün hatta her an esaslı değişikliklerle karşı karşıyadır. Bu değişiklikleri, gelişmeleri değişmez kurallar çevresinde düzenlemek ve dondurmak mümkün değildir. Kanunları dine dayalı olan devletler kısa bir zaman sonra ülkenin ve ulusun ihtiyaç ve isteklerini karşılayamazlar. Yaşam yürür; ihtiyaçlar hızla değişir… Bu bakımdan dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması, günümüz uygarlığının esaslarından biridir.. Yüzyılımız uygarlığına mensup devletlerin ilk ayırıcı nitelikleri din ile dünyayı ayrı görmektedir.. Özellikle çeşitli dinlere mensup uyruklara sahip devletlerde tek bir kanunun bütün toplumda uygulanma yetkinliğini kazanabilmesi için bunun dinle ilişkisinin olmaması, ulus egemenliği için de bir zorunluluktur.” Medeni Kanunun Gerekçesinde, din kuralları ile hukuk kuralları arasındaki farklar çok açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu ifadeler laiklik ilkesinin anlamını tam olarak yansıtmakta ve günümüzde bile laikliğin ne olduğu konusundaki tartışmalara ışık tutacak nitelik taşımaktadır.

 “…Medeni Kanunun konusu olan yurttaşların özel yaşamlarını ilgilendiren olaylarda daha önce şeri hükümleri uygulanmakta idi. Ülkemizde farklı dinlere, hatta mezheplere mensup insanlar için başka kurallar uygulanıyordu. Bunlar arasında bir birlik yoktu. Yabancılar için “adli kapitülâsyonlar” denilen ayrıcalıklı kurallar geçerliydi. Lozan Antlaşması’nda ülkemizdeki gayrımüslim azınlıkların özellikle kişiler hukuku ve aile hukukunda kendilerine özgü kuralları uygulayabilmeleri için özel hükümlere yer verildi.. Türk Kanunu Medenîsinin, İsviçre Medenî Kanunu’nun benimsenmesi yoluyla yapılması kararlaştırıldığında ülkemizdeki Musevî ve ardından diğer gayrımüslim azınlıklar Adalet Bakanlığı’na Lozan Antlaşmasıyla kendilerine tanınan haklardan feragat ettiklerini bildirmişlerdir..” Böylece, çok hukukluluk uygulanmasına son verilmiş, Türk Kanunu Medenîsi’nin yürürlüğe girmesiyle, Türkiye’de hukuk birliği esası benimsenmiştir.

1926 Türk Kanunu Medenisi’nde yapılan değişiklikler 

Medeni Kanun yurttaşların özel yaşam ilişkilerini düzenleyen bir temel kanun olması nedeniyle, zamanla yaşamın değişen koşullarına uygun olarak kuralların da değiştirilmesine ihtiyaç olmuştur. İnsan haklarının evrensel standardı olan eşitlik ve kadın erkek eşitliği ilkeleri, aile içi eşler arası eşitliğin de temelini oluşturmuştur. Birleşmiş Milletler tarafından 1979 yılında kabul edilen Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesini Türkiye’nin 1985 yılında onaylamasının ardından kadın hukukçular, kadın kuruluşları Medeni Kanunla kazanılmış haklara sahip çıkarak, Aile Hukukunda eşler arası eşitlik ilkesine uygun değişiklik yapılmasını  talep etmişlerdir.

Devrim yasamız 1926 tarihli Medeni Kanunun günün gelişen koşullarını karşılayacak şekilde değiştirilmesi için “Medeni Kanunun Vazgeçilmez Özü, Eskiyen Sözü” ve “Ailede Demokrasi, Toplumda Demokrasi” başlıkları altında yoğun çalışmalar yapılmış, değişiklik taslakları hazırlanmış, TBMM başkanlığına sunulmuştur.

Bu süreçte ayrımcılık içeren bazı maddeler değiştirilmiştir.

Örneğin, 1992 yılında “evli kadının çalışabilmesini kocanın rızasına bağlayan madde” Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve Anayasa Mahkemesince eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir.

1997 yılında  “Kadının Soyadı” maddesinde değişiklik yapıldı, “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır” hükmüne,  “ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir” cümlesi eklendi. Herkesin mutlak kişilik hakkı olan “soyadı” konusunda bu yeni düzenleme ile evlenen kadının soyadı için tam eşitlik sağlanmamış olsa da, eşitlik yolunda bir adım atıldı ve kadınlara kocanın soyadı önünde evlilik öncesi soyadını da birlikte taşıma hakkı tanındı.

 

4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunu ile yapılan temel değişiklikler:

 

1926 tarihli devrim yasamız Medeni Kanunun aradan geçen uzun yıllar sonra özel yaşam ilişkilerinde yaşanan gelişime uygun değiştirilmesi için Adalet Bakanlığı tarafından “Medeni Kanun Tasarısı Hazırlık Komisyonu” kuruldu. Komisyonun hazırladığı Türk Medeni Kanun Tasarısı 1998 yılında TBMM başkanlığına sunuldu. Bu süreç ayrı bir yazı konusudur.

22 Kasım 2001’de TBMM’de kabul edilen ve 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu günümüz Türkçesine uygun hale getirildi ve en önemli değişiklikler Aile Hukukunda yapıldı. Örneğin, *Evlenme yaşı yükseltildi. Kadın ve erkek için eşit olarak 17 yaşın bitirilmesi koşuluna bağlandı; *Evlilik birliğinde eşlere eşit haklar tanındı; *Velayette eşit haklar getirildi; *Eşler arası yeni yasal mal rejimlerine göre, evlilik süresince edinilen malların evlilik boşanma veya eşin ölümü ile sona erince eşit paylaşılması kabul edildi; *Evlat edinme yaşı 30’a indirildi. Küçüklerin evlat edinilmesi durumunda eşlerin çocuksuz olmaları koşulu kaldırıldı; *Miras Hukukunda sağ kalan eşe, miras hissesine mahsuben evlilikleri süresince oturmuş olduğu aile konutunun ve kullandıkları ev eşyalarının mülkiyetini isteme hakkının tanındı.

2002 tarihli Türk Medeni Kanunda en önemli yeniliklerinden biri, 76 yıldır yürürlükte olan aile reisliği” kavramının kaldırılmış olmasıdır. Ancak buna rağmen evlilik sonrası eşlerin “soyadı” konusunda erkeğin reisliği devam ettirilmişti. “Kadının Soyadı” başlıklı 187. madde Anayasal eşitlik ilkesine aykırı olarak düzenlenmişti. Oysa soyadı herkesin mutlak kişilik hakkıdır, değiştirilemez. 2023 yılında Anayasa Mahkemesi eşitliğe aykırı “Kadının Soyadı” maddesini iptal etti. 28 Nisan 2023 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesinin iptal kararında, 187. maddenin yeniden düzenlenmesi için dokuz ay süre verildi. Ancak, dokuz aylık süre içinde yeni bir düzenleme yapılmadı. Bu konudaki madde önerimi ilgililerin dikkatine sunarım.[1]

Medeni Kanunla kazanılmış haklardan geri adımlar… Son yıllarda iktidarın, kadını sadece anne rolü ile sınırlayan, kadını BİREY olarak görmeyen  ve Medeni Kanundaki evlilik yaşı ve resmi nikah gibi kadın haklarının güvencesi olan kuralları yok sayan anlayışı, kazanımlardan geri gidişe yol açmıştır. Medeni Kanunun yok sayılmasına yol açan söylemlere ve TBMM’de 2016 yılında kurulan “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurların Belirlenmesi Meclis Araştırması Komisyonu” Raporunda[2] olduğu gibi yasalarda yapılması önerilen ve yasada yapılan  değişikliklere tanık oluyoruz.

2017 yılında Nüfus Hizmetleri Kanununda yapılan değişiklikle Medeni Kanunun laik niteliği, hukuk birliğini sağlama işlevi kaldırıldı. Nüfus Hizmetleri Kanununda 19 Ekim 2017 tarihinde “sözde.. vatandaşların evlenme işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde hizmet almalarını sağlamak” gerekçesiyle değişiklik yapıldığı açıklandı. İl ve ilçe müftülerine de evlendirme memurluğu yetkisi verildi. Evlendirme memuru sıfatıyla sadece Müslüman yurttaşlar için yasal düzenleme yapıldı. Müftülükler din işleriyle görevli makamlardır. Oysa, Medeni Kanunumuz kişilerin din ve inançları ne olursa olsun tüm yurttaşlara uygulanan bir kanundur.   

Devrim yasamız Medeni Kanunla kazanılmış haklarımıza sahip çıkmak için,

laiklik için, eşitlik ve demokrasi için…

 Narin’ler yaşasın diye mücadeleye devam…

[1] https://nazanmoroglu.com/kadinin-soyadi-187-md-yeni-duzenleme-onerisi/ 

[2] https://nazanmoroglu.com/aile-kurumunun-guclendirilmesi-icin-alinmasi-gereken-onlemlerin-belirlenmesi-meclis-arastirmasi/

Devrim Yasamız Medeni Kanun 98 Yaşında

 

Önceki İçerik1 Ekim Dünya Yaşlı Hakları Günü
Sonraki İçerikDevrim Yasamız Medeni Kanun 98 Yaşında