Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken ülkemizde eğitimde, toplumsal yaşamda ve siyasette laik, demokratik hukuk devletinden uzaklaşıldığına, yaşamın her alanında dine dayalı uygulamaların giderek yoğunlaştığına tanık oluyoruz.

Oysa, bir ülkede laik yönetim ve laik eğitim öncelikle devletin geleceği, toplumun birliği ve huzuru, bireyin özgürlüğü için hayati bir önem taşımaktadır. Bu nedenle Anayasamızda da laiklik ilkesinin Cumhuriyetin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez temel niteliklerinden olduğuna yer verilmiştir.

Bu yazıda, eğitimde ve yargıda son yıllarda Cumhuriyetimizin geleceğine yönelik endişe veren bazı uygulamalara değinilecektir.

Laik eğitimden geri adımlar

Laik eğitim, bireylerin dinsel inançlarına herhangi bir biçimde karışmayan ve öğretim kurumlarındaki çalışmalar ile din işlerini birbirinden ayrı tutan ve akla bilime dayanan eğitime denir.

İktidarın yaklaşık son on yıldır eğitimi dinselleştirmeye yönelik adımları 2011 yılından itibaren görünür bir şekilde atılmaya başlandı.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede yapılan değişiklikle mili eğitimin “Gençleri Atatürk İnkılapları ve Türk Milliyetçiliğine bağlı bireyler olarak yetiştirmek amacı ibaresi çıkarıldı.

Kamuoyunda 4+4+4 düzenlemesi olarak bilinen kanun ile eğitim sisteminde değişiklik yapılarak 8 yıllık kesintisiz temel eğitime son verildi. 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren uygulanmakta olan bu sistemin çok yönlü olumsuz sonuçları açık bir şekilde görülmeye başlandı.

4+4+4 kesintili eğitim sistemi nedeniyle köy okulları kapatılarak taşımalı eğitim geçilmesi özellikle kız çocukların eğitime erişimini çok olumsuz etkiledi. Türkiye İstatistik Kurumu 2022 verilerine göre 720 bin kız çocuğunun okuldan ayrıldığı görülmektedir.

2013 yılında 6460 sayılı kanunla, eğitim birliğinin yok sayılmasına yol açan bir değişiklik yapıldı. Bu değişiklikle Türk Ceza Kanunu’nun 263. maddesi yürürlükten kaldırılarak, kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açmak, bunları çalıştırmak ve bu kurumlarda kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapmak suç olmaktan çıkarıldı.

2016’da okullarda mescit açma zorunluluğu getirildi. Bu yıl Okul Öncesi Eğitim Yönetmeliğinde değişiklik yapılarak okulöncesi eğitim kurumlarında da mescit açılması zorunlu oldu. Okullarda yaz tatilinde açılan kuran kurslarına aileler çocuklarını göndermeye yönlendirildi. 2023 yılında yaklaşık 3 milyon çocuğun kurslara katıldığı açıklandı.

Dünyada bilim ve teknolojinin, yapay zeka uygulamalarının geliştiği zamanımızda, Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile “ÇEDES- Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” adlı bir  İşbirliği Protokolü imzaladı. Bu protokol kapsamında okullara “manevi danışman” adı altında imam, vaiz, din hizmetleri uzmanları atandı ve ÇEDES projesi ülke çapında uygulanmaya başlandı.

Son olarak 18 Aralık 2023 günü Milli Eğitim Bakanı TBMM’deki bir konuşmasında, milli eğitimde tarikat ve cemaatler ile işbirliği protokolleri yapıldığını, yapılmaya da devam edileceğini açıklayarak adeta laik Cumhuriyetimize meydan okumuştur.

Bakanın, Anayasa’nın “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır” hükmünü yok sayması, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği açısından endişe vericidir.

Milli Eğitim Bakanı işbirliği protokolleri açıklamasını yaparken,

SİZİN ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, BİZİM ‘STK’ dediğimiz yapılardır” sözleriyle laik hukuku, laik eğitimi, eğitim birliğini ve aynı zamanda sizin-bizim diyerek milli birliği de gözardı etmiştir.

Eğitim birliğinden geri adımlar

17 Haziran 2016 tarih ve 6721 sayılı Kanunla, Türkiye Maarif Vakfı adlı bir vakıf kuruldu. Kanunda Türkiye Maarif Vakfı’na, Milli Eğitim Bakanlığı ile benzer yetkiler verilmesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nde işlevi aynı ancak ilkeleri farklı adeta iki başlı eğitim sistemi uygulanmasına yol açıldı.

Türkiye Maarif Vakfı’na Cumhurbaşkanı kararı ile, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden para aktarılmaktadır. Örneğin MEB’den Vakfa 1.871.857.000 TL aktarılma kararında “yurt dışı ve yurt içinde okul, eğitim kurumu ve yurtlar tesis etmek, bu kurumlarda görev alacak eğitmenleri yetiştirmek, okulöncesi eğitimden üniversite eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burs vermek, yayınlar yapmak ve yeni metotlar geliştirmek amacıyla kurulan Türkiye Maarif Vakfı’na kaynak aktarılmıştır” denilmiştir. Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti’nde işlevi aynı ancak ilkeleri farklı iki başlı eğitim sistemi uygulanmasına, eğitim birliğinin yok sayılmasına yol açacak niteliktedir.

Anayasa ve Hukuk Devleti Yok Sayılıyor

Bu konuda son somut örnek Can Atalay hakkında verilen Anayasa Mahkemesi Kararının, yerel mahkeme ve Yargıtay tarafından yok sayılmasıdır.

Can Atalay tutuklu olduğu cezaevinden, 14 Mayıs 2023 milletvekili seçimlerinde adaylık başvurusu yaptığında, -Yüksek Seçim Kurulu tarafından milletvekili adaylığı başvurusu kabul edildiğinde, -Hatay’dan milletvekili seçildiğinde,- mazbatası verildiğinde ve -TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeliğine seçildiğinde hakkında henüz kesinleşmiş bir hüküm yoktu. Bu nedenle, Anayasamızın 83. maddesi gereğince tahliye edilmesi, yasama dokunulmazlığından yararlanması gerekiyordu. Ancak tahliye talepleri reddedildi. Can Atalay, durumu ile ilgili Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu. Anayasa Mahkemesi talebi kabul ederek, hak ihlali olduğuna karar verdi ve tahliye işlemi için yerel mahkemeye yönlendirdi. Böylece milletvekili TBMM’de görevine başlayabilecekti; çünkü Anayasamızın 153. maddesine göre “AYM kararları devletin her kademesini, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” Ancak Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararını tanımaması üzerine, ikinci defa bireysel başvuruda bulunan Can Atalay hakkında AYM bir kez daha hak ihlali olduğuna karar verdi. Anayasa’nın açık hükmü gereğince, yerel mahkemenin Anayasa Mahkemesi kararına uyması bekleniyor (24 Aralık’ta bu yazı yazıldığında, henüz yerel mahkemece bir tahliye kararı verilmemişti).

Hukuka Huzura Hasret ülkemde

laik eğitimden geri gidişe son verilmesi aydınlık günlerin yakın olması umudu ve özlemiyle…

2024 Yılımız Kutlu Olsun

Önceki İçerikİSTANBUL KADIN KURULUŞLARI BİRLİĞİ Basın Açıklaması
Sonraki İçerikMEDENİ KANUN ÇALIŞTAYI