Türkiye’de Kadın Hakları

  Kazanımlarımız, Kaygılarımız

 Nazan MOROĞLU

Mart ayında her yıl olduğu gibi bu yıl da özellikle 8 Mart gününden itibaren dünyada ve ülkemizde “kadın hakları, kadın sorunları” konuşulacak, çözüm önerileri getirilecek, kadın haklarında ilerlemeler, geri adım girişimlerinden kaygılar dile getirilecek.  8 Mart’lar, Emekçi Kadınların haklarını elde etmek uğruna can verdikleri bir mücadeleyi simgeler. Bu nedenle, 8 Mart bir kutlama günü değil, kadınların hak mücadelesini anma, ayrımcılığa, şiddete karşı çıkma günüdür. Türkiye’de kadın haklarında yaşanan gelişmelere, Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze elde edilen kazanımlarımıza değineceğim bu yazıda, son yıllarda siyasal iktidarın geri adım girişimleri karşısında kaygılarımızı da paylaşacağım.

Cumhuriyetimizin kuruluşuyla ulusal egemenlik ve laik hukuk temelinde yaşanan büyük toplumsal dönüşümle kadın – erkek eşitliği yolunda önemli kazanımlar sağlanmış; günümüz Türkiye’sinde kadınların insan haklarının gelişimi için temel taşlarını oluşturmuştur.

Eğitim ve öğretimde birlik ilkesinin esas alındığı 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kadınlar eğitimde eşit haklara sahip olmuşlardır. 1924 Anayasamızda “İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi Devlet mekteplerinde meccanidir” denilerek kadın ve erkek herkes için temel eğitimin zorunlu olduğu hükmüne yer verilmiştir.

17 Şubat 1926 da kabul edilen Medeni Kanun ile kadınlar yurttaş olarak eşit haklara sahip olmuşlardır. Medeni Kanunumuz laik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir. Özellikle Aile Hukuku bölümüyle 1920’li yıllar açısından köklü bir hukuk reformu yaşama geçirilmiştir. Medeni Kanun ile getirilen tek eşlilik, resmi nikah, evlenme yaşı, mirasta kız ve erkek çocuklara eşit pay kuralları kadın hakları açısından günümüzde de büyük önem taşımaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk yıllarından itibaren kadın-erkek eşitliği yolunda birçok Batı ülkesine kıyasla çok daha ileri düzenlemeler ve uygulamalar gerçekleştirmiştir.

Bu durumun en bilinen örneklerinden biri, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasıdır. Kadınlar 1930’da belediyelere, 1933’de muhtarlıklara ve 5 Aralık 1934 tarihinde de milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir. Henüz “BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi”, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)” gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığı bir dönemde, Atatürk devrimleriyle birçok Avrupa ülkesinden çok önce milletvekili seçme seçilme hakkına sahip olmuşlardır. Kadınlara seçme seçilme hakkı, Fransız ihtilali sürecinde eşitlik, özgürlük mücadelesine destek veren ve dünyada ilk kadın hakları bildirgesini (1791 Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi) yazan kadınların ülkesi Fransa’da 1945, İtalya’da 1948, Japonya’da 1950, İsviçre’de 1971 yılında tanınmıştır.

Kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkını ilk kez kullandığı 1935 genel seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçilmiş ve Türkiye, parlamentoda kadın temsili oranıyla (%4,6) dünyada ikinci sırada yer almıştır.

Cumhuriyet’in “çağdaş medeniyetler seviyesine çıkma” söylemi ve bu yönde benimsediği ve uyguladığı kararlı politikalar, Türkiye’de kadın-erkek eşitliği alanında ilerleme kaydedilmesinde etken olmuştur. Laik devlet yapısı ve Cumhuriyet’le benimsenen hukuk birliği sistemi, günümüze kadar gelen kadın-erkek eşitliğine yönelik olumlu yasal çerçeveyi çizmiştir.

Ancak, devrim sürecinden sonra kadın erkek eşitliğine yönelik çalışmalar iktidarlar tarafından uzun yıllar ihmal edilmiştir.

Türkiye’nin, kadının insan haklarının gelişmesinde önemli bir uluslararası dayanak olan 1979 tarihli “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi“ni (CEDAW) 1985 yılında onaylamasının ardından, anayasada ve yasalarda günün gelişen ihtiyaçlarına uygun değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Kadın kuruluşları da İKKB, TÜBAKKOM, TCK-Kadın, EŞİK gibi platformlar oluşturarak güçlü bir dayanışmayla birlikte mücadeleyi sürdürmektedirler.

Özellikle 2000’li yılların başında Avrupa Birliği müzakere sürecinin başlamasıyla kadın hukuku ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çok ciddi ilerlemeler gerçekleşmiştir.

2000’li yıllarda demokratikleşme adımları ve Anayasa’da ve temel yasalarda kadın erkek eşitliğine yönelik değişiklikler

Anayasa’da yapılan değişikliklerle, 41. maddesine “Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliği dayanır” ibaresi ile 10. maddesine “kadın erkek eşit haklara sahiptir. Devlet kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesinde yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz”  cümlesi eklendi.

2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu’nun özellikle Aile Hukuku bölümünde evlilik birliği “eşlerin eşit hak, eşit sorumluluk ve edinilmiş malların eşit paylaşımı” temelinde düzenlendi.

2003 yılında İş Kanununda yapılan değişiklikle “eşit davranma ilkesi” ve “doğum izni, analık izni”, “iş yerinde cinsel tacizin iş akdinin feshinde haklı neden sayılması kabul edildi.

2005 yılında kabul edilen yeni Türk Ceza Kanunu ile kadınlara karşı ayrımcılık içeren maddeler kaldırıldı.

2011 yılında “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” onaylandı. İstanbul Sözleşmesini esas alan 6284 sayılı kanun 2012’de kabul edildi.

Son yıllarda kazanımlardan geri adım girişimleri yoğunlaşmış, kamusal ve özel alanda, siyasi iktidar tarafından din ve kültür adına uygulanıp meşrulaştırılan pratiklerle sürdürülen cinsiyetçi uygulamalar endişe verici boyuta gelmiştir.

Bir insan hakları ihlali olan kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla TBMM’de kanunla onaylanmış olan İstanbul Sözleşmesinin 2021 yılında tek kişinin imzasıyla alınan hukuken yok hükmünde bir kararla feshedilmesi, ülkemizde demokrasiye, kadın erkek eşitliğine, laik hukuka bağlı başta kadın kuruluşları olmak üzere tüm yurttaşları kaygılandırmıştır.

Eğitimde, yönetimde, ailede, siyasette devletin temelini oluşturan laiklik, demokrasi, hukuk devleti ilkelerinin, kadın erkek eşitliğinin yok sayılmasından kaygılıyız. İran’da, Afganistan’da ülkemizde ve dünyada kadınlara uygulanan vahşetten kaygılıyız. Ancak kazanımlarımıza sahip çıkmaya kararlıyız. Kadınların eşitlik ve demokrasi mücadelesi kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri durdurulana kadar sürecek..

Önceki İçerikCumhuriyet’in 100. Yılında Kadın Mücadele Tarihi
Sonraki İçerik8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ: ‘Kazanımlardan geri adım girişimleri yoğunlaştı’